Dünyayı Düzeltmek
Bir haftanın yorgunluğundan sonra baba Pazar sabahı kalkmış eline gazetesini almış ve akşama kadar oturup dinlenecek olmanın keyfini çıkartmaya başlamış. Ama baba bunları düşünürken oğlu yanına gelerek kendisini parka götürmek için geçen hafta söz verdiğini hatırlatmış. Canı hiç dışarıya çıkmak istemediği için bir bahane bulup evde oturayım, dinleneyim diye düşünmüş.
Birden gazetenin özendirme olarak verdiği dünya haritası gözüne ilişmiş. Bu haritayı hemen parçalara ayırmış ve oğluna uzatmış," bu haritayı birleştirebilirsen hemen gidelim parka " demiş. Ardından da içinden derin bir
oh çekmiş ; " dünyanın coğrafya profesörlerinden birini getirsen yine de toplayamaz bunu iyi akıl ettim " diyerek sevinmiş. Aradan 10 dakika geçmeden çocuk koşarak babasının yanına gelmiş. Baba haritayı düzelttim parka gidebiliriz demiş.
Adam önce inanmamış ve görmek istemiş. Görünce de şaşırarak nasıl yaptığını sormuş.
Çocuk demiş ki; bana verdiğin haritanın arkasında insan resmi vardı.
İNSANI DÜZELTİNCE, DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELDİ!
alıntı
25 Haziran 2010 Cuma
''Satılık Köpek Yavruları"
Satılık Köpek Yavruları" ilanının altında küçücük bir çocuğun kafası gözüktü.
Çocuk dükkan sahibine sordu;
"Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
Dükkan sahibi;
"30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları" dedi.
"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk, "Bir bakabilir miyim yavrulara?" Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve kulübeden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri arkadan geliyordu.
Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu; "Bunun nesi var?"
Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı.
Küçük çocuk heyecanlanmıştı. "Ben bu yavruyu satın almak istiyorum."
Dükkan sahibi;
"Hayır, o yavruyu satın alman gerekmiyor. Eğer gerçekten istiyorsan, o yavruyu sana bedava veririm."
Küçük çocuk birden sinirleniverdi.
Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak; "Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında, size şimdi 2 dolar 37 sent vereceğim ve geri kalan borcumu da her ay 50 sent olarak tamamlayacağım."
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı; "Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiç bir zaman diğer yavrular gibi koşup, zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak.
Bunun üzerine küçük çocuk eğildi, pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasının desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip tatlı bir sesle,
"Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var" dedi.
alıntı
Çocuk dükkan sahibine sordu;
"Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?"
Dükkan sahibi;
"30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları" dedi.
"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk, "Bir bakabilir miyim yavrulara?" Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve kulübeden beş tane yumak halinde yavru çıktı. Yavrulardan biri arkadan geliyordu.
Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu; "Bunun nesi var?"
Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı.
Küçük çocuk heyecanlanmıştı. "Ben bu yavruyu satın almak istiyorum."
Dükkan sahibi;
"Hayır, o yavruyu satın alman gerekmiyor. Eğer gerçekten istiyorsan, o yavruyu sana bedava veririm."
Küçük çocuk birden sinirleniverdi.
Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik bakarak; "Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim. Aslında, size şimdi 2 dolar 37 sent vereceğim ve geri kalan borcumu da her ay 50 sent olarak tamamlayacağım."
Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı; "Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum. Bu yavru hiç bir zaman diğer yavrular gibi koşup, zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak.
Bunun üzerine küçük çocuk eğildi, pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasının desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip tatlı bir sesle,
"Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var" dedi.
alıntı
tek bir oğlum kaldı
Polisi gördüğünde yavaşlamadan önce takometreye baktı. Hız limitinin 80 olduğu yerde 120 ile gidiyordu ve son dört ay içerisinde dördüncü defa polis tarafından durduruluyordu. Bir insan nasıl bu kadar şanssız olabilirdi?
Arabasını sağa çekti. ;İnsaallah şu anda yanımızdan daha hızlı bir araba geçer diye duşünüyordu.
Polis elinde kalın bir not defteri ile arabadan indi. Birden gelen polisin mahalleden komşuları olduğunu farketti. İyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha kötüydü. Tanıdığı bir polis, arkadaş olduğuna bakmaksızın birini durduruyordu. Hem de hızlı gidip, trafik kurallarını ihlal ettigi için.
- Merhaba. Birbirimizi yeniden böyle görmemiz çok ilginç
- Merhaba.
Polis hiç gülümsemiyordu.
- Karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın beni.
- Evet öyle.
Memur umursamaz görünüyordu.
- Son günlerde eve hep çok geç gittim. Çocuklarım beni uzun süredir hiç görmedi. Ayrıca eşim bana bu akşam patates ve biftek yiyeceğimizi söyledi. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
- Evet ne demek istediğini anlıyorum. Ayrıca trafik kurallarını ihlal ettiğini de biliyorum, diye cevapladı memur.
Eyvah! Bu taktik fazla işe yaramayacak gibi. Taktik değiştirmek gerekli diye düşündü.
- Beni kaç ile giderken yakaladın?
- Yüzyirmi. Lütfen arabana girer misin?
- Ah dostum, bekle bir dakika lütfen. Seni gördüğüm anda takometreye baktım. Sadece 65 ile gidiyordum.
- Lütfen arabana gir, diye üsteledi polis memuru.
Canı sıkkın bir şekilde arabasına girdi, kapıyı çarparak kapattı. Memur not defterine bir şeyler yazdıktan sonra kapıyı tıklattı. Ağırdan alarak arabasının penceresini açtı. Memur bir kağıt verdi ve gitti.
Ceza değil bu diye kendi kendine söylendi. Bir anda sevinmişti. Bu bir yazıydı ve kağıtta şunlar yazıyordu:
Sevgili Dostum, benim bir kızım vardı. Altı yaşındayken çok hızlı araba kullanan biri tarafından öldürüldü. Bu kazadan dolayı, adam cezalandırıldı. 3 ay hapis cezasıydı bu. Bu adam hapishaneden çıkınca kendi çocuklarına sarılıp, öpüp, onları tekrar koklayabildi. Ama ben Ben kızımı tekrar koklayabilip, öpebilmek için, cennete gidinceye kadar beklemem gerekiyor. Bin defa adamı affetmeye çalıştım. Bin kere de başardığımı zannettim. Belki başarmışımdır, ama hâlâ kızımı düşünüyorum. Lütfen benim için dua et ve dikkat et, tek bir oğlum kaldı.
Bir süre yerinden kıpırdayamadı. Daha sonra kendine gelip, yavaş yavaş evine gitti. Evine varınca, çocuklarına ve karısına sıkıca sarıldı
alıntı
Arabasını sağa çekti. ;İnsaallah şu anda yanımızdan daha hızlı bir araba geçer diye duşünüyordu.
Polis elinde kalın bir not defteri ile arabadan indi. Birden gelen polisin mahalleden komşuları olduğunu farketti. İyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha kötüydü. Tanıdığı bir polis, arkadaş olduğuna bakmaksızın birini durduruyordu. Hem de hızlı gidip, trafik kurallarını ihlal ettigi için.
- Merhaba. Birbirimizi yeniden böyle görmemiz çok ilginç
- Merhaba.
Polis hiç gülümsemiyordu.
- Karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın beni.
- Evet öyle.
Memur umursamaz görünüyordu.
- Son günlerde eve hep çok geç gittim. Çocuklarım beni uzun süredir hiç görmedi. Ayrıca eşim bana bu akşam patates ve biftek yiyeceğimizi söyledi. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
- Evet ne demek istediğini anlıyorum. Ayrıca trafik kurallarını ihlal ettiğini de biliyorum, diye cevapladı memur.
Eyvah! Bu taktik fazla işe yaramayacak gibi. Taktik değiştirmek gerekli diye düşündü.
- Beni kaç ile giderken yakaladın?
- Yüzyirmi. Lütfen arabana girer misin?
- Ah dostum, bekle bir dakika lütfen. Seni gördüğüm anda takometreye baktım. Sadece 65 ile gidiyordum.
- Lütfen arabana gir, diye üsteledi polis memuru.
Canı sıkkın bir şekilde arabasına girdi, kapıyı çarparak kapattı. Memur not defterine bir şeyler yazdıktan sonra kapıyı tıklattı. Ağırdan alarak arabasının penceresini açtı. Memur bir kağıt verdi ve gitti.
Ceza değil bu diye kendi kendine söylendi. Bir anda sevinmişti. Bu bir yazıydı ve kağıtta şunlar yazıyordu:
Sevgili Dostum, benim bir kızım vardı. Altı yaşındayken çok hızlı araba kullanan biri tarafından öldürüldü. Bu kazadan dolayı, adam cezalandırıldı. 3 ay hapis cezasıydı bu. Bu adam hapishaneden çıkınca kendi çocuklarına sarılıp, öpüp, onları tekrar koklayabildi. Ama ben Ben kızımı tekrar koklayabilip, öpebilmek için, cennete gidinceye kadar beklemem gerekiyor. Bin defa adamı affetmeye çalıştım. Bin kere de başardığımı zannettim. Belki başarmışımdır, ama hâlâ kızımı düşünüyorum. Lütfen benim için dua et ve dikkat et, tek bir oğlum kaldı.
Bir süre yerinden kıpırdayamadı. Daha sonra kendine gelip, yavaş yavaş evine gitti. Evine varınca, çocuklarına ve karısına sıkıca sarıldı
alıntı
belki ucar
BELKİ DE AT UÇMAYI ÖĞRENİR
Kadı, dört eşkıyanın idamına karar verir. İdam günü yaklaşınca eşkıyalardan biri padişaha müracaat eder, "Efendim, bana bir yıl izin verin; çok sevdiğiniz o atınıza uçmayı öğreteyim." der. Padişah, inanmaz, tereddüt eder, her nasılsa eşkıya bir yıllık izni koparır padişahtan. Hapsedildikleri hücreye döndüğünde diğer eşkıya arkadaşları, "atın uçmayacağını, onu uçuramayacağını sen de biliyorsun; bunu niye yaptın, padişaha niye yalan söyledin?" derler. Uyanık eşkıyanın verdiği cevap şudur: "Bir yılda kim bilir neler olur, belki at ölür, belki ben ölürüm, belki padişah ölür, belki de at uçmayı öğrenir."
Yaşamaya ve başarmaya inanmış insan için, hayatta hiçbir engel yoktur. Burada anahtar sözcük, "inanmak"tır. Eşkıya için şu da bir tercih olabilirdi: "Artık ben yaşayacağım kadar yaşadım, hayatın bütün lezzetini, cefasını tanıdım. Kaderimizde asılmak da varmış, nasıl olsa yalnız değilim, buna da razıyım." Bu, madalyonun bir yüzü. Eşkıya madolyonun ikinci yüzünü tercih ediyor. En olumsuz şartlarda bile bir kıvılcım çakabiliyor, bir ışık yakabiliyor. Neden?Çünkü kendine inanıyor, güveniyor, şartlar ne olursa olsun yaşama tam bağlanıyor.
Yaşamımızda, her gün bazı olayları iki boyutuyla yaşıyoruz: Sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, başarı ve başarısızlık, güzellik ve çirkinlik, yaşamak ve ölmek... Bu karşıtlıklardaki tercihimizde bizim dünya görüşümüz, hayatı algılayışımız, özgüvenimiz belirleyici oluyor.
Bir atasözü hatırlıyorum: "Dağ ne kadar yüksek olsa da yol onun üzerinden geçer." Ben inanıyorum ki, başarısızlığın, yoksulluğun hiçbir mazereti olamaz. İsteyen kişi bu engelleri mutlaka aşar. Başarının bir değil, bin bir yolu vardır. Herkesin hayali eşkıyanınki kadar yüksek, özgüveni sağlam olmayabilir; ama hayalimiz ve özgüvenimiz de yoksa bunu destekleyecek inanç ve onurdan da yoksunsak biz niçin yaşıyoruz.
unutmayın çaresizseniz, çare sizsiniz !!!
alıntıdır
Kadı, dört eşkıyanın idamına karar verir. İdam günü yaklaşınca eşkıyalardan biri padişaha müracaat eder, "Efendim, bana bir yıl izin verin; çok sevdiğiniz o atınıza uçmayı öğreteyim." der. Padişah, inanmaz, tereddüt eder, her nasılsa eşkıya bir yıllık izni koparır padişahtan. Hapsedildikleri hücreye döndüğünde diğer eşkıya arkadaşları, "atın uçmayacağını, onu uçuramayacağını sen de biliyorsun; bunu niye yaptın, padişaha niye yalan söyledin?" derler. Uyanık eşkıyanın verdiği cevap şudur: "Bir yılda kim bilir neler olur, belki at ölür, belki ben ölürüm, belki padişah ölür, belki de at uçmayı öğrenir."
Yaşamaya ve başarmaya inanmış insan için, hayatta hiçbir engel yoktur. Burada anahtar sözcük, "inanmak"tır. Eşkıya için şu da bir tercih olabilirdi: "Artık ben yaşayacağım kadar yaşadım, hayatın bütün lezzetini, cefasını tanıdım. Kaderimizde asılmak da varmış, nasıl olsa yalnız değilim, buna da razıyım." Bu, madalyonun bir yüzü. Eşkıya madolyonun ikinci yüzünü tercih ediyor. En olumsuz şartlarda bile bir kıvılcım çakabiliyor, bir ışık yakabiliyor. Neden?Çünkü kendine inanıyor, güveniyor, şartlar ne olursa olsun yaşama tam bağlanıyor.
Yaşamımızda, her gün bazı olayları iki boyutuyla yaşıyoruz: Sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, başarı ve başarısızlık, güzellik ve çirkinlik, yaşamak ve ölmek... Bu karşıtlıklardaki tercihimizde bizim dünya görüşümüz, hayatı algılayışımız, özgüvenimiz belirleyici oluyor.
Bir atasözü hatırlıyorum: "Dağ ne kadar yüksek olsa da yol onun üzerinden geçer." Ben inanıyorum ki, başarısızlığın, yoksulluğun hiçbir mazereti olamaz. İsteyen kişi bu engelleri mutlaka aşar. Başarının bir değil, bin bir yolu vardır. Herkesin hayali eşkıyanınki kadar yüksek, özgüveni sağlam olmayabilir; ama hayalimiz ve özgüvenimiz de yoksa bunu destekleyecek inanç ve onurdan da yoksunsak biz niçin yaşıyoruz.
unutmayın çaresizseniz, çare sizsiniz !!!
alıntıdır
Soğuk bir kış gecesinde eve dönerken....
Soğuk bir kış gecesinde eve dönerken, sarhoşa benzeyen bir adam gördüm. Bir sağa bir sola yalpalıyordu. Ve yanındaki direğe sarılmıştı.
Bir vitrine bakıyormuş gibi yaparak göz ucuyla onu seyrettim. Otuz yaşın üstünde olmalıydı. Kendisine biraz daha sokuldum. Üstü başı son derece temizdi. Yanından geçen bazı kişiler, yüksek sesle konuşarak içki içmenin kötülüğünden bahsediyor, bazıları da alay edip gülüyorlardı.
Yavaşça yanına gidip:
- İyi misiniz? diye sordum. Bir ihtiyacınız var mı?
Dudaklarından, iniltiye benzeyen tek bir kelime çıktı:
- Hastayım! ..
Düşmemesi için, bir kolumu beline dolayarak taksi beklemeye koyuldum. Akşam vakitlerinde kesilen kar yağışı tekrar başlamış ve yavaş yavaş buzlanmaya başlayan yollarda, birbiriyle yarışan sokak köpeklerinin dışında bir hayat emaresi kalmamıştı.
Araba bulmaktan ümidimi kestiğim sırada, yanımda bir taksi duruverdi. Şoföre durumu anlatarak acele etmemiz gerektiğini söyledim. Hastamızı arka koltuğa yatırarak hastaneye götürdük ve verilen serum tamamlanana kadar başucunda bekledik.
Nöbetçi doktor, hastayı en azından donmaktan kurtardığımızı ifade ediyor, genç adam ise, henüz konuşamadığı için, bize bakıp gülümsemekle yetiniyordu. Şoför de yanımdaydı... Hastamız bir süre sonra kendine geldi. Onu tekrar arabaya bindirip evine götürdük.
Hastamızın eşi, onun sık sık şeker komasına girdiğini bildiğinden müthiş bir paniğe kapılmış ve oğlunu da alarak sokağa fırlamıştı. Bizi görünce koşarak yanımıza geldiler ve büyük bir sevinç içinde kucaklaştılar.
Saatlerce süren yorgunluğumuzdan eser bile kalmamış, bize nasıl teşekkür edeceğini şaşıran o ailenin mutluluğu karşısında gözlerimiz dolmuştu.
Ellerimize sarılarak bizi uğurladıklarında, şoföre borcumu sordum.
Başını sallayarak:
-Borçlu değil, alacaklısın dostum! .. dedi. Çünkü böyle bir iyiliğe beni de ortak ettin. Ama belki de yirmi yıldır ağlamayı unutan bir adama bu güzel duyguyu hatırlattığın için, alacaklı duruma düştün.
O mert adamla kucaklaşıp ayrılırken, gecenin ayazını hissetmiyor ve evime yürüyerek dönmek istiyordum.
Kim bilir? Belki de yolumun üzerinde, yardımımı bekleyen bir insan daha bulabilirdim.
Bir vitrine bakıyormuş gibi yaparak göz ucuyla onu seyrettim. Otuz yaşın üstünde olmalıydı. Kendisine biraz daha sokuldum. Üstü başı son derece temizdi. Yanından geçen bazı kişiler, yüksek sesle konuşarak içki içmenin kötülüğünden bahsediyor, bazıları da alay edip gülüyorlardı.
Yavaşça yanına gidip:
- İyi misiniz? diye sordum. Bir ihtiyacınız var mı?
Dudaklarından, iniltiye benzeyen tek bir kelime çıktı:
- Hastayım! ..
Düşmemesi için, bir kolumu beline dolayarak taksi beklemeye koyuldum. Akşam vakitlerinde kesilen kar yağışı tekrar başlamış ve yavaş yavaş buzlanmaya başlayan yollarda, birbiriyle yarışan sokak köpeklerinin dışında bir hayat emaresi kalmamıştı.
Araba bulmaktan ümidimi kestiğim sırada, yanımda bir taksi duruverdi. Şoföre durumu anlatarak acele etmemiz gerektiğini söyledim. Hastamızı arka koltuğa yatırarak hastaneye götürdük ve verilen serum tamamlanana kadar başucunda bekledik.
Nöbetçi doktor, hastayı en azından donmaktan kurtardığımızı ifade ediyor, genç adam ise, henüz konuşamadığı için, bize bakıp gülümsemekle yetiniyordu. Şoför de yanımdaydı... Hastamız bir süre sonra kendine geldi. Onu tekrar arabaya bindirip evine götürdük.
Hastamızın eşi, onun sık sık şeker komasına girdiğini bildiğinden müthiş bir paniğe kapılmış ve oğlunu da alarak sokağa fırlamıştı. Bizi görünce koşarak yanımıza geldiler ve büyük bir sevinç içinde kucaklaştılar.
Saatlerce süren yorgunluğumuzdan eser bile kalmamış, bize nasıl teşekkür edeceğini şaşıran o ailenin mutluluğu karşısında gözlerimiz dolmuştu.
Ellerimize sarılarak bizi uğurladıklarında, şoföre borcumu sordum.
Başını sallayarak:
-Borçlu değil, alacaklısın dostum! .. dedi. Çünkü böyle bir iyiliğe beni de ortak ettin. Ama belki de yirmi yıldır ağlamayı unutan bir adama bu güzel duyguyu hatırlattığın için, alacaklı duruma düştün.
O mert adamla kucaklaşıp ayrılırken, gecenin ayazını hissetmiyor ve evime yürüyerek dönmek istiyordum.
Kim bilir? Belki de yolumun üzerinde, yardımımı bekleyen bir insan daha bulabilirdim.
bilirim..bilirim..
bilirim..bilirim..ölümler hep sana kalır..hep yorgun bakan anne kucaklarına..
esirgenmiş düşleri yazacaksın..başka kardeşlerinide unutma..
yuvası yağmalanmış olanları.ellerinden katıksız ekmeği alınanları..
sonra kurşun yemişleri..
birgün elin kalem tutunca yazacaksın bunları değilmi??
yazki alınlarında ihanet..secdeleri altına..
kıbleleri kadına,dolara endeksli beyler utanır be çocuk..
birgün utanır elbet..
ey yüzünü ay ışığı çizmiş çocuk..
gönül bağladım sana..
senki kör,sağır ve dilsiz olma..
hainlikler karşısında...
bunları yazacaksın değilmi...
ELİN KALEM TUTUNCA....
alıntı
esirgenmiş düşleri yazacaksın..başka kardeşlerinide unutma..
yuvası yağmalanmış olanları.ellerinden katıksız ekmeği alınanları..
sonra kurşun yemişleri..
birgün elin kalem tutunca yazacaksın bunları değilmi??
yazki alınlarında ihanet..secdeleri altına..
kıbleleri kadına,dolara endeksli beyler utanır be çocuk..
birgün utanır elbet..
ey yüzünü ay ışığı çizmiş çocuk..
gönül bağladım sana..
senki kör,sağır ve dilsiz olma..
hainlikler karşısında...
bunları yazacaksın değilmi...
ELİN KALEM TUTUNCA....
alıntı
her seye ragmen
Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!
turkishline@googlegroups.com
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek!
turkishline@googlegroups.com
Yokluğunda ne ateşleri hasretinle yaktım da
Yokluğunda ne ateşleri hasretinle yaktım da
Bir seni yakamadım,beni yaktığın gibi
Çölde su,mahpusta gün,oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sende araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Bitmez tükenmez engeller koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
SEN ÇAĞIRDIN DA BEN GELMEDİM Mİ?
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum,çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hüç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehendemin
SEN YAKTIN DA BEN YANMADIM MI?
Biliyorsun
Bütün acılarına``yeşil ışık``yaktım olmadı
Bütün korkularına ``arka çıktım``olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı.
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı-yandım olmadı-taptım olmadı
ARTIK BENDEN PES
BU AŞKIN BİLETİNİ İSTEDİĞİN GİBİ KES
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlaya bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
SEN VURDUN DA BEN ÖLMEDİM Mİ?
Ahmet Selçuk İlkan
Bir seni yakamadım,beni yaktığın gibi
Çölde su,mahpusta gün,oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sende araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Bitmez tükenmez engeller koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
SEN ÇAĞIRDIN DA BEN GELMEDİM Mİ?
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum,çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hüç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehendemin
SEN YAKTIN DA BEN YANMADIM MI?
Biliyorsun
Bütün acılarına``yeşil ışık``yaktım olmadı
Bütün korkularına ``arka çıktım``olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı.
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı-yandım olmadı-taptım olmadı
ARTIK BENDEN PES
BU AŞKIN BİLETİNİ İSTEDİĞİN GİBİ KES
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlaya bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
SEN VURDUN DA BEN ÖLMEDİM Mİ?
Ahmet Selçuk İlkan
Ben Senin İçin
Ben Senin İçin
Ben senin için ölümü erteledim
Bu kadar masum bu kadar günahsızken
Ne meşakkatli iştir bilir misin?
Kalkacak ikinci treni beklemek
Daha gitmeden öbürü istasyondan
Ben senin için yaşamı erteledim
Yetiştirmeye çalıştım hep vakti gecikenleri
Bekleyip durdum benden evvel
Ya da habersizken gidenleri
Ben senin için hayallerimi erteledim
Ne kavgaya tutuştum maden ocaklarında
Ne de göçükte kaldım grizu patlamalarında
Ne sorgulandık bir gece vakti
Bilinmeyen bir yerde
Ve
Özenmedim Che Guevara’nın öykülerine
Dik duruşlarını hiçe saydım, bir şafak vakti
İpe çekilenlerin
Okul önlerinde bekleşen babasız çocukların masumiyeti
Kolunu hızara kaptıran doğramacı ustası
Ve şişelere sığınan sarhoş bedenler
İlgilendirmedi hiç beni
Ben senin için insafımı erteledim
Bir gece vakti eve dönüşümde
Korkup paniklemedim kendi ayak seslerimden
Geçerken dar sokağından o ıssız kentin
Zamansız çalan korna sesleri
Ya da ansızın bir bekçi düdüğünün tiz sesi
Tedirgin etmedi beni
Geçen itfaiyenin bizim yangınlara
Gitmiş olma ihtimali aklıma gelmedi hiç
Ben senin için korkularımı erteledim
Maç çıkışı bir fanatiğin muhtemel hedefi olup
Saldırıya uğramadım kalabalıklarda
Ya da kırmızı ışığı ihlal edip geçebilme becerim olmadı karşı caddeye
On altı metresine mavi denizin
Tüpsüz dalabilme şansımı kullanamadım
Ben senin için risklerimi erteledim
Vapur düdüklerinden etkilenip
Atmadım kendimi bir mor takanın güvertesine
Ağ kokularını yaşlı balıkçıların hikâyesinden bilirim
Hırçınlıklarına aldırmayıp denizin
Kavgasında yenik düşmüş tayfaların
Aldırmadım bakışlarındaki kine
Ve kıyıda bekleyen yavukluların yürek yangılarında
Hasretlenmedim hiç
Ben senin için merhametimi erteledim
Ve ekin tarlalarında orak sallayan ırgat kızların
Alnında birikip toprağa düşen iki damla ter
Anlamlı durmadı yüreğimde
Çobanlarının sıhhiye, kocakarılarının ebelik yaptığı
Bir köyde bulunmadım
Ağıtlarını söylemedim çığ altında kalanların
Anam hiçbir kardeşimi bir kış gecesi
Atlı kızakta doğurmadı kasaba yolunda
Kurt ulumaları eşliğinde
İnce hastalıktan kimse ölmedi bizim hanede
Su savaşlarına katılıp heder olmadım köy meydanlarında
Ve ben filmlerden bilirim bütün bunları
Senin için ülkesiz kaldım
Senin için öz vatanımda sürgün oldum
Sevda hikâyelerim yoksa gençlik günlerimden
Ve ben aslında…
Hiç gelmedim dünyaya belki de
Ömrümü geleceğine sermaye sayıp
Koca bir yaşamı sabote ettim
Coplasınlar seni de beni de oğul
Coplasınlar ulan!
Sürgünler yaşamayasın öz vatanında
Kırsınlar her iki kolunu bilekten
Dönüp bakarsam namerdim
Ben senin için insanlığımı erteledim
İşte o an ölümden de beter öldüm ben.
Rıfat Gürsoy
Ben senin için ölümü erteledim
Bu kadar masum bu kadar günahsızken
Ne meşakkatli iştir bilir misin?
Kalkacak ikinci treni beklemek
Daha gitmeden öbürü istasyondan
Ben senin için yaşamı erteledim
Yetiştirmeye çalıştım hep vakti gecikenleri
Bekleyip durdum benden evvel
Ya da habersizken gidenleri
Ben senin için hayallerimi erteledim
Ne kavgaya tutuştum maden ocaklarında
Ne de göçükte kaldım grizu patlamalarında
Ne sorgulandık bir gece vakti
Bilinmeyen bir yerde
Ve
Özenmedim Che Guevara’nın öykülerine
Dik duruşlarını hiçe saydım, bir şafak vakti
İpe çekilenlerin
Okul önlerinde bekleşen babasız çocukların masumiyeti
Kolunu hızara kaptıran doğramacı ustası
Ve şişelere sığınan sarhoş bedenler
İlgilendirmedi hiç beni
Ben senin için insafımı erteledim
Bir gece vakti eve dönüşümde
Korkup paniklemedim kendi ayak seslerimden
Geçerken dar sokağından o ıssız kentin
Zamansız çalan korna sesleri
Ya da ansızın bir bekçi düdüğünün tiz sesi
Tedirgin etmedi beni
Geçen itfaiyenin bizim yangınlara
Gitmiş olma ihtimali aklıma gelmedi hiç
Ben senin için korkularımı erteledim
Maç çıkışı bir fanatiğin muhtemel hedefi olup
Saldırıya uğramadım kalabalıklarda
Ya da kırmızı ışığı ihlal edip geçebilme becerim olmadı karşı caddeye
On altı metresine mavi denizin
Tüpsüz dalabilme şansımı kullanamadım
Ben senin için risklerimi erteledim
Vapur düdüklerinden etkilenip
Atmadım kendimi bir mor takanın güvertesine
Ağ kokularını yaşlı balıkçıların hikâyesinden bilirim
Hırçınlıklarına aldırmayıp denizin
Kavgasında yenik düşmüş tayfaların
Aldırmadım bakışlarındaki kine
Ve kıyıda bekleyen yavukluların yürek yangılarında
Hasretlenmedim hiç
Ben senin için merhametimi erteledim
Ve ekin tarlalarında orak sallayan ırgat kızların
Alnında birikip toprağa düşen iki damla ter
Anlamlı durmadı yüreğimde
Çobanlarının sıhhiye, kocakarılarının ebelik yaptığı
Bir köyde bulunmadım
Ağıtlarını söylemedim çığ altında kalanların
Anam hiçbir kardeşimi bir kış gecesi
Atlı kızakta doğurmadı kasaba yolunda
Kurt ulumaları eşliğinde
İnce hastalıktan kimse ölmedi bizim hanede
Su savaşlarına katılıp heder olmadım köy meydanlarında
Ve ben filmlerden bilirim bütün bunları
Senin için ülkesiz kaldım
Senin için öz vatanımda sürgün oldum
Sevda hikâyelerim yoksa gençlik günlerimden
Ve ben aslında…
Hiç gelmedim dünyaya belki de
Ömrümü geleceğine sermaye sayıp
Koca bir yaşamı sabote ettim
Coplasınlar seni de beni de oğul
Coplasınlar ulan!
Sürgünler yaşamayasın öz vatanında
Kırsınlar her iki kolunu bilekten
Dönüp bakarsam namerdim
Ben senin için insanlığımı erteledim
İşte o an ölümden de beter öldüm ben.
Rıfat Gürsoy
26 Mayıs 2010 Çarşamba
aldanıs
Sitemli bakışların dikildi gözlerime
Yoksa sana ihanet mi ettim?
Belki baharın en huzurlu sesine aldanmıştım
Belki beni çağıran o muzip çocuksu gülüşüne
Belki de hiç bitmeyecek sandığım mutluluk oyununa
Aldandım...
Kazanan sendin kaybeden ben...
Çamuruna yüz sürerek geldim...
Aldandım...
Güneş hep kızıl olur sandım
Kızıllığı gün gelir çölleri kavururmuş bilemedim.
Kuşlar hep öter sandım
Gün gelir terk-i diyar edermiş onlarda bilemedim.
Sendin zifiri karanlıkta beni yalnız bırakmayan
Kimsesiz sokakların, sokak lambaları altında
Senmişsin yanımdan ayrılmayan...
Göklerinden sağanak sağanak yağarken, ben
Yüzüne bakamıyorum mahcubum...
Oynadığım mutluluk oyunuyla ben,
Kapında eziğim...
Çamuruna bata çıka geldim,
Belki beni affedersin diye...
Belki gözlerime yağarsın diye...
Aldandım...
----alıntı---
Yoksa sana ihanet mi ettim?
Belki baharın en huzurlu sesine aldanmıştım
Belki beni çağıran o muzip çocuksu gülüşüne
Belki de hiç bitmeyecek sandığım mutluluk oyununa
Aldandım...
Kazanan sendin kaybeden ben...
Çamuruna yüz sürerek geldim...
Aldandım...
Güneş hep kızıl olur sandım
Kızıllığı gün gelir çölleri kavururmuş bilemedim.
Kuşlar hep öter sandım
Gün gelir terk-i diyar edermiş onlarda bilemedim.
Sendin zifiri karanlıkta beni yalnız bırakmayan
Kimsesiz sokakların, sokak lambaları altında
Senmişsin yanımdan ayrılmayan...
Göklerinden sağanak sağanak yağarken, ben
Yüzüne bakamıyorum mahcubum...
Oynadığım mutluluk oyunuyla ben,
Kapında eziğim...
Çamuruna bata çıka geldim,
Belki beni affedersin diye...
Belki gözlerime yağarsın diye...
Aldandım...
----alıntı---
2 Mayıs 2010 Pazar
a ş k
A
Herkes için bir keredir.
O yüzden başta olandır.
O yüzden başlatandır.
O yüzden aşk A'dır...
B
Başkadır aşk...
Aşk çocuktur.
Asiliğin en yakışanı,hesapsızlığın en şovalyesidir.
C
Ceylandır aşk...
Sen hiç Leyla'yı gördünmüdür
O yüzden buralıdır
O yüzden dağlarda gezen ceylandır..
Ç
Çaresiliktir,aşk...
Çareyi unutmanın çaresizliğidir.
Çıkışsızdır aşk.
Köprüden geçerken son çıkışı hep geçmektir.
D
Darmadağındır,aşk...
Hesaba,endazeye,tartıya,ölçüye gelmez.
En büyük sermayesi,bildiği gibi olması,en vurucu yanı canının çektiği gibi varolmasıdır.
E
Endişelenmektir,aşk...
Başkalarının ne düşündüğünün umrunda bile olmamasıdır.
Ama ya o?
Onun ne düşüneceğidir aşk...
F
Farkında olmaktır aşk
Umudunu sürekli açık tutmaktır
Aşk zaten her daim bir keşfetme hali değilse nedirki?
G
Galibadır,aşk...(mı?)
Birine galiba aşık olmazsınız
Körkütük olablirsiniz ama...
Ğ
Ğaşiyedir,aşk...
Her şeyi saran kaplayan,değşeti herşeye ulaşan günde
bir himmet aramanın,aşkın anayasasını oluşturan muhabbetin bir işe
yaramasını ummaktır.
H
Hakikattır,aşk...
İstemektir,kesitisiz arzu etmektir.
Geçeceği yollarda,yüzünü görmek umuduyla saatlerce
beklemeyi göze almaktır.Sevdiği çiçeğin adını öğrenmek
için deli gibi ansiklopodi karıştırmaktır.
I
Iscacık benekleridir çocukluğumuzun,aşk...
İlk uykusuz gece İlk defa gökyüzüne salıncak kurup
dünyanın hayhuyuna yüz çevirmektir.
İ
İlktir aşk!
İlk erkeğin,ilk kadına,ilk bakışıdır...
J
Jilet kesiğidir,aşk...
Aşk,adamı berhava eder.
Aşk,insanın elinden jilet yumuşaklığında tutar
K
Kaderdir,aşk...
Aşka irade tesir etmez...
L
Leyla'dır,aşk...
Leyla kadar yakın ve bir okadar da uzaktır aşk..
M
Masumuyettir,aşk...
Aşka düşmek tüm kötülüklerden,tüm hatalardan,tüm
yanlışlardan azad olmaktır...
N
Nefestir,aşk...
Aşksız yaşayamaz insan
Aşk sevgiliyi derin derin içine çekmektir...
O
Olağanüstüdür,aşk...
Ne beklenen gelir,ne gelen beklenir...
Ö
Öndedir,aşk...
Yönetendir,karar verendir,
Tutarsız kılandır aşk...
P
Paylaşmaktır,aşk...
Hayatı çoğaltmak için paylaşmaktır,sahip olduğun herşeyi...
R
Rüyadır,aşk...
Hiç bitmesin istediğimiz bir rüya...
S
Siyah beyaz bi filmdir aşk.
Siyahı fazladır nedense...
Ş
Şimdi gitmektir aşk...
Bütün sabahları,bütün senli günleri şimdi alıp
götürmektir.
T
Tutkudur,aşk...
Seni akşam ilk defa beklemektir...
U
Umuttur,aşk...
Aşık unutmaz ve dahi unutulan aşk değildir...
Ü
Üzüm gözlüdür,aşk!
Aşk delidir deliliği sever...
V
Ve aşktır!
Bir vahadır insanı en ümitsiz çöllerde bile suya erdiren!
Y
Yaydır,aşk...
Böğründe en derin hatıraları taşıyandır...
Z
Zaferdir,aşk...
Herkes için bir keredir.
O yüzden başta olandır.
O yüzden başlatandır.
O yüzden aşk A'dır...
B
Başkadır aşk...
Aşk çocuktur.
Asiliğin en yakışanı,hesapsızlığın en şovalyesidir.
C
Ceylandır aşk...
Sen hiç Leyla'yı gördünmüdür
O yüzden buralıdır
O yüzden dağlarda gezen ceylandır..
Ç
Çaresiliktir,aşk...
Çareyi unutmanın çaresizliğidir.
Çıkışsızdır aşk.
Köprüden geçerken son çıkışı hep geçmektir.
D
Darmadağındır,aşk...
Hesaba,endazeye,tartıya,ölçüye gelmez.
En büyük sermayesi,bildiği gibi olması,en vurucu yanı canının çektiği gibi varolmasıdır.
E
Endişelenmektir,aşk...
Başkalarının ne düşündüğünün umrunda bile olmamasıdır.
Ama ya o?
Onun ne düşüneceğidir aşk...
F
Farkında olmaktır aşk
Umudunu sürekli açık tutmaktır
Aşk zaten her daim bir keşfetme hali değilse nedirki?
G
Galibadır,aşk...(mı?)
Birine galiba aşık olmazsınız
Körkütük olablirsiniz ama...
Ğ
Ğaşiyedir,aşk...
Her şeyi saran kaplayan,değşeti herşeye ulaşan günde
bir himmet aramanın,aşkın anayasasını oluşturan muhabbetin bir işe
yaramasını ummaktır.
H
Hakikattır,aşk...
İstemektir,kesitisiz arzu etmektir.
Geçeceği yollarda,yüzünü görmek umuduyla saatlerce
beklemeyi göze almaktır.Sevdiği çiçeğin adını öğrenmek
için deli gibi ansiklopodi karıştırmaktır.
I
Iscacık benekleridir çocukluğumuzun,aşk...
İlk uykusuz gece İlk defa gökyüzüne salıncak kurup
dünyanın hayhuyuna yüz çevirmektir.
İ
İlktir aşk!
İlk erkeğin,ilk kadına,ilk bakışıdır...
J
Jilet kesiğidir,aşk...
Aşk,adamı berhava eder.
Aşk,insanın elinden jilet yumuşaklığında tutar
K
Kaderdir,aşk...
Aşka irade tesir etmez...
L
Leyla'dır,aşk...
Leyla kadar yakın ve bir okadar da uzaktır aşk..
M
Masumuyettir,aşk...
Aşka düşmek tüm kötülüklerden,tüm hatalardan,tüm
yanlışlardan azad olmaktır...
N
Nefestir,aşk...
Aşksız yaşayamaz insan
Aşk sevgiliyi derin derin içine çekmektir...
O
Olağanüstüdür,aşk...
Ne beklenen gelir,ne gelen beklenir...
Ö
Öndedir,aşk...
Yönetendir,karar verendir,
Tutarsız kılandır aşk...
P
Paylaşmaktır,aşk...
Hayatı çoğaltmak için paylaşmaktır,sahip olduğun herşeyi...
R
Rüyadır,aşk...
Hiç bitmesin istediğimiz bir rüya...
S
Siyah beyaz bi filmdir aşk.
Siyahı fazladır nedense...
Ş
Şimdi gitmektir aşk...
Bütün sabahları,bütün senli günleri şimdi alıp
götürmektir.
T
Tutkudur,aşk...
Seni akşam ilk defa beklemektir...
U
Umuttur,aşk...
Aşık unutmaz ve dahi unutulan aşk değildir...
Ü
Üzüm gözlüdür,aşk!
Aşk delidir deliliği sever...
V
Ve aşktır!
Bir vahadır insanı en ümitsiz çöllerde bile suya erdiren!
Y
Yaydır,aşk...
Böğründe en derin hatıraları taşıyandır...
Z
Zaferdir,aşk...
13 Nisan 2010 Salı
Güllere Sor Beni Güller Anlatsın
Sevmişim ben seni can-ı gönülden,
Anlamazsan eğer lisan-ı halden,
Dillere sor beni diller anlatsın.
Baktıkça yüzüne meftun olmuşum,
Yandıkça narına mecnun olmuşum,
Çöllere sor beni çöller anlatsın.
Gözlerden akseder en derin mana,
Ağladım halimi arzetsin sana,
Sellere sor beni seller anlatsın.
Hasretin bir lahza dinmedi inan,
Yelkovan durdu buz tuttu zaman,
Yıllara sor beni yıllar anlatsın.
Ey hilal kaşına kurban olduğum,
Bir yürek sevgiyle sana sunduğum,
Güllere sor beni güller anlatsın.
alıntı
Coşkun ARSLAN
Sevmişim ben seni can-ı gönülden,
Anlamazsan eğer lisan-ı halden,
Dillere sor beni diller anlatsın.
Baktıkça yüzüne meftun olmuşum,
Yandıkça narına mecnun olmuşum,
Çöllere sor beni çöller anlatsın.
Gözlerden akseder en derin mana,
Ağladım halimi arzetsin sana,
Sellere sor beni seller anlatsın.
Hasretin bir lahza dinmedi inan,
Yelkovan durdu buz tuttu zaman,
Yıllara sor beni yıllar anlatsın.
Ey hilal kaşına kurban olduğum,
Bir yürek sevgiyle sana sunduğum,
Güllere sor beni güller anlatsın.
alıntı
Coşkun ARSLAN
8 Nisan 2010 Perşembe
sessizce yaşamak
Düslerimi gecenin koynuna serpiyorum...
Aglayan yüregimin sesini kimseye duyurmamak adına
/sessizce yanıyorum.../
Hayallerim solgun, kurumus yaprak misali dökülüyor umut dalından...
Ama topraga saplanmış köklerinde kurumaya niyet yok...!
...
Napalım..
kalbime düsen nasip meczup diye anılmakmış...
Ask renginde odalarınıboyamakmış...
...
Ucsuz bucaksız bir yolculuga cıkıyorum...
Deli divane gönlümün semtinde geziniyorum...
Yikik dökük harabemde özümü anlıyan kac kisi barınır ki...?
Kac el dokunmustur bu zamana kadar yüregimin gizli köşelerine...?
Kac bakış delip gecmistir suretimi...?
……
Sus gönül sus...!
Kendi kendini yaralarsın...
Payına düsen hasreti nimet bil kendine...!
...
Issız ve siyaha boyanmıs olsada gönül odalarım..
uzaktan los bir ışık sızar en derinlere...
Yaslarım başımı yorgun bir bilinmeze...
Yarına ne kadar kaldı...?
Yarın var mı...?!?
Yarında barınanlar derdime derman mi...?
...
Gectigim yollara kimseler ugramaz oldu...
Hadi yüregim sana en yakışanı susmak...
Sessizce yaşamak...!
alıntı
Aglayan yüregimin sesini kimseye duyurmamak adına
/sessizce yanıyorum.../
Hayallerim solgun, kurumus yaprak misali dökülüyor umut dalından...
Ama topraga saplanmış köklerinde kurumaya niyet yok...!
...
Napalım..
kalbime düsen nasip meczup diye anılmakmış...
Ask renginde odalarınıboyamakmış...
...
Ucsuz bucaksız bir yolculuga cıkıyorum...
Deli divane gönlümün semtinde geziniyorum...
Yikik dökük harabemde özümü anlıyan kac kisi barınır ki...?
Kac el dokunmustur bu zamana kadar yüregimin gizli köşelerine...?
Kac bakış delip gecmistir suretimi...?
……
Sus gönül sus...!
Kendi kendini yaralarsın...
Payına düsen hasreti nimet bil kendine...!
...
Issız ve siyaha boyanmıs olsada gönül odalarım..
uzaktan los bir ışık sızar en derinlere...
Yaslarım başımı yorgun bir bilinmeze...
Yarına ne kadar kaldı...?
Yarın var mı...?!?
Yarında barınanlar derdime derman mi...?
...
Gectigim yollara kimseler ugramaz oldu...
Hadi yüregim sana en yakışanı susmak...
Sessizce yaşamak...!
alıntı
1 Nisan 2010 Perşembe
Arguvana Gidemem
Ben böyle diyarı neylerim sensiz
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Sensiz adım atan dinsiz imansız
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Dostunan dostluğu derin güderim
Dünya benim olsa sensiz neylerim
Senin ile cehenneme giderim
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem..
Ben böyle diyarı neylerim sensiz
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Sensiz adım atan dinsiz imansız
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Dostunan dostluğu derin güderim
Dünya benim olsa sensiz neylerim
Senin ile cehenneme giderim
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem..
Arguvana Gidemem
Ben böyle diyarı neylerim sensiz
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Sensiz adım atan dinsiz imansız
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Dostunan dostluğu derin güderim
Dünya benim olsa sensiz neylerim
Senin ile cehenneme giderim
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem..
Ben böyle diyarı neylerim sensiz
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Sensiz adım atan dinsiz imansız
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Dostunan dostluğu derin güderim
Dünya benim olsa sensiz neylerim
Senin ile cehenneme giderim
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem
Sen gelmezsen arguvana gidemem
Malatyaya gidemem pötürgeye gidemem
Ben ölürüm gidemem..
''HAYATIN ANLAMI NEDİR''
Birçok insan kendine bir dönem "Hayatın anlamı nedir?" diye sorar ve kendince cevaplar verir, en popülerleri şunlardır:
Yaşamı sürdürebilme ve maddi/geçici başarı
...Geliri arttırmak ve sosyal statüyü yükseltmek.
...Başkalarıyla yarışmak ya da ortak olmak
...Sizi yaralayanları yok etmek ya da pasifist kalmaya çabalamak
...Yaşamak
...Kendi ailenizi ya da başkasının ailesini korumak
...Güç kazanmak ve gücü kullanmak
...Kitap ya da tablo gibi sanat eseri miras bırakmak/bırakmaya çabalamak
...Fiziksel, finansal ya da mental özgürlük kazanmak
...Ünlü olmak
...Çocuk sahibi olmak
Bilgelik ve bilgi
...Soru sormamak ya da sürekli soru sormak
...Sınırların ötesini keşfetmeye çalışmak
...Birinin hatalarından ders çıkartmak
...Sürekli olarak hayatın anlamını öğrenmeye ve anlamaya çabalamak
...Bir insanın bakış açsını/dünya görüşünü değiştirmek
Ahlaki
...Merhamet göstermek
...Başkalarıyla ve doğayla barış içinde yaşamak
...Aşık olmak
...Aşık ettirmek
...Erdemli olmaya çalışmak
...Başka insanlara hizmet etmek
...Adalet için çalışmak
Dinsel ve ruhanî.
...İç huzuru yakalamak
...
...Ölümden sonra cennete ulaşmak
...Tanrı`ya hizmet etmek
Yaşamı sürdürebilme ve maddi/geçici başarı
...Geliri arttırmak ve sosyal statüyü yükseltmek.
...Başkalarıyla yarışmak ya da ortak olmak
...Sizi yaralayanları yok etmek ya da pasifist kalmaya çabalamak
...Yaşamak
...Kendi ailenizi ya da başkasının ailesini korumak
...Güç kazanmak ve gücü kullanmak
...Kitap ya da tablo gibi sanat eseri miras bırakmak/bırakmaya çabalamak
...Fiziksel, finansal ya da mental özgürlük kazanmak
...Ünlü olmak
...Çocuk sahibi olmak
Bilgelik ve bilgi
...Soru sormamak ya da sürekli soru sormak
...Sınırların ötesini keşfetmeye çalışmak
...Birinin hatalarından ders çıkartmak
...Sürekli olarak hayatın anlamını öğrenmeye ve anlamaya çabalamak
...Bir insanın bakış açsını/dünya görüşünü değiştirmek
Ahlaki
...Merhamet göstermek
...Başkalarıyla ve doğayla barış içinde yaşamak
...Aşık olmak
...Aşık ettirmek
...Erdemli olmaya çalışmak
...Başka insanlara hizmet etmek
...Adalet için çalışmak
Dinsel ve ruhanî.
...İç huzuru yakalamak
...
...Ölümden sonra cennete ulaşmak
...Tanrı`ya hizmet etmek
30 Mart 2010 Salı
selam bahar hos geldin
selam yagmurlar, selam çicekler selam dosatlarr her keze sleamalar,
bugun uzun zamandır görüsemediğim ve gercekten özlediğim ve sevdiğim bir arkadas bir dost bir insan canlısı , güzel kalpli birinden tel aldımm ve cok mutluyum, ve onun içten ve samıımı dilekleri beni inanın çok mesut ve bahtiyar ett, buradan bende ona bu dileklerinin milyonlarcasını diliyor ve tesekkür ediyorum, umarım o da fırsat bulup bu nacızane bloguma ugrarsa sevinirim,
ve selam güzel arkadasım dostum selam güzell kalpli insann hers ey gönlünce olsun saglıklı huzurlu ve basarılı güzel bir hayat dileklerimlee memo
bugun uzun zamandır görüsemediğim ve gercekten özlediğim ve sevdiğim bir arkadas bir dost bir insan canlısı , güzel kalpli birinden tel aldımm ve cok mutluyum, ve onun içten ve samıımı dilekleri beni inanın çok mesut ve bahtiyar ett, buradan bende ona bu dileklerinin milyonlarcasını diliyor ve tesekkür ediyorum, umarım o da fırsat bulup bu nacızane bloguma ugrarsa sevinirim,
ve selam güzel arkadasım dostum selam güzell kalpli insann hers ey gönlünce olsun saglıklı huzurlu ve basarılı güzel bir hayat dileklerimlee memo
24 Mart 2010 Çarşamba
iki şey
*İki şey insani "nitelikli insan" yapar:*
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
*İki şey "ekstra değer" katar:*
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
*İki şey geri bırakır: *
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
*İki şey kaşif yapar:*
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
*İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:*
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Cidden sevdiğin işi yapmak
*İki şey başarının sırrıdır:*
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
*İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:*
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
*İki şey milyonlarca insandan ayırır:*
1- Sorunun değil çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla
yaklaşabilmek.
*İki şey gelişmeyi engeller:*
1- Aşırılık (mübalağa, abartı,ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
*İki şey çözüm getirir:*
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha degil!)
2- Sükut (susmak)
*İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:*
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
*İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:*
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
*İki şey yanlış yapmanı engeller:*
1- Şahis ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
*İki şey kişiyi gözden düşürür:*
1- Demagoji (laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
*İki şey "ekstra değer" katar:*
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
*İki şey geri bırakır: *
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
*İki şey kaşif yapar:*
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
*İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:*
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Cidden sevdiğin işi yapmak
*İki şey başarının sırrıdır:*
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
*İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:*
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
*İki şey milyonlarca insandan ayırır:*
1- Sorunun değil çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla
yaklaşabilmek.
*İki şey gelişmeyi engeller:*
1- Aşırılık (mübalağa, abartı,ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
*İki şey çözüm getirir:*
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha degil!)
2- Sükut (susmak)
*İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:*
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
*İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:*
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
*İki şey yanlış yapmanı engeller:*
1- Şahis ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
*İki şey kişiyi gözden düşürür:*
1- Demagoji (laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
mecnun leyla ile sohbette
Mecnun bir gün fırsat buldu, Leyla ile oturmaya muvaffak oldu. Leyla, onu sınamak için bir dilekte bulundu:
- Ey âşık! Neyin varsa getir.
- A ay yüzlü, dedi Mecnun, aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıık kan, ne gözümde bir nebze yaş. Aklımı yağma ettin, uykumu çaldın. Artık bir canım var, emreyle onu vereyim.
- Ben onu senden ne vakit istesem alırım, başka neyin var, sen ondan bahset.
Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı, onu çıkarıp sevgiliye sundu.
- İşte varlık aleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir. Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen, çölde, ovada seni izlerken çok düşüyorum, kendimden geçiyorum; oralarda ayağıma, bedenime dikenler batıyor; bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum.
- İşte bunu istiyordum ben senden. Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana? Dikeni çıkarırsan buna vefa mı derler?!..
- Ey âşık! Neyin varsa getir.
- A ay yüzlü, dedi Mecnun, aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıık kan, ne gözümde bir nebze yaş. Aklımı yağma ettin, uykumu çaldın. Artık bir canım var, emreyle onu vereyim.
- Ben onu senden ne vakit istesem alırım, başka neyin var, sen ondan bahset.
Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı, onu çıkarıp sevgiliye sundu.
- İşte varlık aleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir. Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen, çölde, ovada seni izlerken çok düşüyorum, kendimden geçiyorum; oralarda ayağıma, bedenime dikenler batıyor; bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum.
- İşte bunu istiyordum ben senden. Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana? Dikeni çıkarırsan buna vefa mı derler?!..
12 Mart 2010 Cuma
mehmet akif anısına(istiklal marşının kabul yıldönümü)
Çanakkale Şehidlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,
Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,
Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
11 Mart 2010 Perşembe
Ağlama/ kıyamam ben sana ey yar...
Gül ey kimselere benzemeyen yar
Ağlama/kıyamam gözyaşlarına
Akıtma elemlerini gönül teline
Topla saçlarına ay ışığını
Çöz içindeki kör düğümleri
Savrul pul pul dünyanın dört köşesine
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
Ağlama kıskanmasın bulutlar seni
Savur rüzgarlarla kederlerini
Yükle bütün öfkeni yıldırımlara
Sökülsün yüreğinde biriken paslar
Savur eteklerini ılık rüzgara
Göster tüm dünyaya gülümsemeni
Ağlama/ kıyamam ben sana ey yar...
Utansın yağmurlar gözyaşlarından
Kırlangıçlar getirsin sevinçlerini
Götürsün bulutlar hüzünlerini
Şiirler yazılsın bir gülüşüne
Çık artık gizlendiğin siperlerinden
Dünya güzel görsün güzelliğinde
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
Geri al iğdelerden güzel kokunu
Vursun ayışığı pencerelerine
Kırılsın paramparça tüm zincirlerin
Dinsin susuzluğun abı-ı hayat'ta
Bülbüller şakısın gönül bahçende
Alem kadın görsün bir bakışında
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
alıntı
Ağlama/kıyamam gözyaşlarına
Akıtma elemlerini gönül teline
Topla saçlarına ay ışığını
Çöz içindeki kör düğümleri
Savrul pul pul dünyanın dört köşesine
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
Ağlama kıskanmasın bulutlar seni
Savur rüzgarlarla kederlerini
Yükle bütün öfkeni yıldırımlara
Sökülsün yüreğinde biriken paslar
Savur eteklerini ılık rüzgara
Göster tüm dünyaya gülümsemeni
Ağlama/ kıyamam ben sana ey yar...
Utansın yağmurlar gözyaşlarından
Kırlangıçlar getirsin sevinçlerini
Götürsün bulutlar hüzünlerini
Şiirler yazılsın bir gülüşüne
Çık artık gizlendiğin siperlerinden
Dünya güzel görsün güzelliğinde
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
Geri al iğdelerden güzel kokunu
Vursun ayışığı pencerelerine
Kırılsın paramparça tüm zincirlerin
Dinsin susuzluğun abı-ı hayat'ta
Bülbüller şakısın gönül bahçende
Alem kadın görsün bir bakışında
Ağlama/kıyamam ben sana ey yar...
alıntı
siz özelsiniz
Siz özelsiniz!
Her hayvan türü benzeşik bir millet, her insan ise tek başına bir alemdir. Sesiniz, kokunuz, dokunuşunuz, gülüşünüz, sevginiz, fedakrlığınız, arkadaşlığınız özel. Bir kopyanız yok, rakipsizsiniz. Yaratan tek başına kalbinizle konuşur.
Dr. Muhammed Bozdağ
Her hayvan türü benzeşik bir millet, her insan ise tek başına bir alemdir. Sesiniz, kokunuz, dokunuşunuz, gülüşünüz, sevginiz, fedakrlığınız, arkadaşlığınız özel. Bir kopyanız yok, rakipsizsiniz. Yaratan tek başına kalbinizle konuşur.
Dr. Muhammed Bozdağ
Ey şefkati ve merhameti sınırsız olan Allahım,
Ey şefkati ve merhameti sınırsız olan Allahım,
Bütün kalbim, ruhum ve samimiyetimle ellerimi Sana kaldırıp yalvarıyorum. Bugüne kadar Sana dönmek, Senin sevmediğin şeyleri yapmamak ve bütün ruhumla Sana bağlanmak konusunda verdiğim sözleri bozdum. Hep nefsimin ve şeytanın çirkin tuzaklarına kapılıp, vicdanım feryat ettiği halde, Senin huzurunda Sana isyan anlamına gelecek kötülükleri işleme cüretkarlığında bulundum.
Ben şu anda Sen’in kudretinin tecellisiyle bu sözleri söylerken, tekrar, utançla kararmış alnımla huzurunda boynumu eğiyorum. Bir daha Sen’in engin merhametine sığınarak, azabından korkup rahmetin için yalvarıyorum.
Şefkatli ve Merhametli Allahım,
Şüphesiz, Sen’in kullarına olan şefkat ve merhametin, bütün annelerin ruhlarına bağışladığın evlat şefkatiyle karşılaştırılamayacak kadar büyük ve sınırsızdır. Tekrar, rahmetini ümit ederek, bulanık gözlerimi göğsüme indirip, bağışlanmamı diliyorum. Sen’den başka el açacağım, sonuçta Sen’den başka kapısına sığınacağım, Sen’den başka kalbimin ve ruhumun sınırsız arzularını tatmin edebilecek kimse yok.
Rabbim…
Bir daha, beni bağışlamanı içtenlikle istiyorum. Sen’in sevmediğin ve beni Sana sevdirmeyecek şeyleri yapmamak hususunda, bana sağlam bir irade vermeni diliyorum. Nefsime galip gelmek, nefsimin çirkin arzularını senin çizdiğin meşru daire çerçevesinde tatmin etmek konusunda bana başarı vermeni diliyorum.
Şüphesiz benim ve sevdiklerimin ve sevmek istediklerimin sahibi Sensin. Sen’in mülkün olan şeylere yönelen nefsimin Senden izinsiz istemesine karşı, Sen’in yardımına sığınıyorum.
Bana insanlığın özellikle sonsuz mutluluğunu destekleyecek çalışmalarda bulunmama yetecek bir beden ve zihin sağlığı bağışlamanı diliyorum.
Allahım…
Evreni O’nun nurundan yarattığın, bizim Seni tanımamızı borçlu olduğumuz Sevgili Peygamberimizin (asm) sana olan engin sevgisi hürmetine; Senin Kadir, Rahim ve Vedud isimlerinin hürmetine, yakarışlarımı katında kabul eyle. Hayırlı hedeflerimden ayrılmama izin verme.
Allahım! Beni sürükleyip Senden uzaklaştırmaya yırtınan nefsimin ellerine teslim etme. Seni sevmekten daha büyük bir mutluluk olamaz. Lütfen Seni bana sevdir. Ruhuma her sabah bu duayı samimiyetle okumaya beni teşvik edecek bir arzu ver.
Rabbim! Beni bağışlayıp, sevdiklerine dahil etmeni istiyorum. Beni karanlık ve tehlikeli yollardan geçirirken yalnız bırakmamanı, benim yanımda olduğunu hissetmemi sağlamanı istiyorum. Kusurlarımdan utanıyorum. Yalanlarımdan, bencilliklerimden, ikiyüzlülüklerimden, şükürsüzlüklerimden utanıyorum. Eğer beni bağışlarsan ve seversen, bundan daha büyük neyi başarabilirim.
Kovulanlardan olmaktan ısrarla ve içtenlikle sana sığınıyorum Allahım. Senden uzaklara düşmekten Sana sığınıyorum.
Amin…
--------------------------------------------------------------------------------------
(İstemenin Esrarı'ndan: Bozdağ’ın Bir Duası)
''sayın bozdag beyefendiye tesekkürlerimi sunuyorum''
Bütün kalbim, ruhum ve samimiyetimle ellerimi Sana kaldırıp yalvarıyorum. Bugüne kadar Sana dönmek, Senin sevmediğin şeyleri yapmamak ve bütün ruhumla Sana bağlanmak konusunda verdiğim sözleri bozdum. Hep nefsimin ve şeytanın çirkin tuzaklarına kapılıp, vicdanım feryat ettiği halde, Senin huzurunda Sana isyan anlamına gelecek kötülükleri işleme cüretkarlığında bulundum.
Ben şu anda Sen’in kudretinin tecellisiyle bu sözleri söylerken, tekrar, utançla kararmış alnımla huzurunda boynumu eğiyorum. Bir daha Sen’in engin merhametine sığınarak, azabından korkup rahmetin için yalvarıyorum.
Şefkatli ve Merhametli Allahım,
Şüphesiz, Sen’in kullarına olan şefkat ve merhametin, bütün annelerin ruhlarına bağışladığın evlat şefkatiyle karşılaştırılamayacak kadar büyük ve sınırsızdır. Tekrar, rahmetini ümit ederek, bulanık gözlerimi göğsüme indirip, bağışlanmamı diliyorum. Sen’den başka el açacağım, sonuçta Sen’den başka kapısına sığınacağım, Sen’den başka kalbimin ve ruhumun sınırsız arzularını tatmin edebilecek kimse yok.
Rabbim…
Bir daha, beni bağışlamanı içtenlikle istiyorum. Sen’in sevmediğin ve beni Sana sevdirmeyecek şeyleri yapmamak hususunda, bana sağlam bir irade vermeni diliyorum. Nefsime galip gelmek, nefsimin çirkin arzularını senin çizdiğin meşru daire çerçevesinde tatmin etmek konusunda bana başarı vermeni diliyorum.
Şüphesiz benim ve sevdiklerimin ve sevmek istediklerimin sahibi Sensin. Sen’in mülkün olan şeylere yönelen nefsimin Senden izinsiz istemesine karşı, Sen’in yardımına sığınıyorum.
Bana insanlığın özellikle sonsuz mutluluğunu destekleyecek çalışmalarda bulunmama yetecek bir beden ve zihin sağlığı bağışlamanı diliyorum.
Allahım…
Evreni O’nun nurundan yarattığın, bizim Seni tanımamızı borçlu olduğumuz Sevgili Peygamberimizin (asm) sana olan engin sevgisi hürmetine; Senin Kadir, Rahim ve Vedud isimlerinin hürmetine, yakarışlarımı katında kabul eyle. Hayırlı hedeflerimden ayrılmama izin verme.
Allahım! Beni sürükleyip Senden uzaklaştırmaya yırtınan nefsimin ellerine teslim etme. Seni sevmekten daha büyük bir mutluluk olamaz. Lütfen Seni bana sevdir. Ruhuma her sabah bu duayı samimiyetle okumaya beni teşvik edecek bir arzu ver.
Rabbim! Beni bağışlayıp, sevdiklerine dahil etmeni istiyorum. Beni karanlık ve tehlikeli yollardan geçirirken yalnız bırakmamanı, benim yanımda olduğunu hissetmemi sağlamanı istiyorum. Kusurlarımdan utanıyorum. Yalanlarımdan, bencilliklerimden, ikiyüzlülüklerimden, şükürsüzlüklerimden utanıyorum. Eğer beni bağışlarsan ve seversen, bundan daha büyük neyi başarabilirim.
Kovulanlardan olmaktan ısrarla ve içtenlikle sana sığınıyorum Allahım. Senden uzaklara düşmekten Sana sığınıyorum.
Amin…
--------------------------------------------------------------------------------------
(İstemenin Esrarı'ndan: Bozdağ’ın Bir Duası)
''sayın bozdag beyefendiye tesekkürlerimi sunuyorum''
10 Mart 2010 Çarşamba
günaydın
günaydın sevdiğim,,, günaydın dostlar... günaydın kuşlarrr,, günaydın çimenler yaylalar,, günaydın yalçın kayalıklı daglarrr günaydın hayat,,
günaydın yüregınde bır nebze sevgi olanlar,,
günaydın hastalar ,, gunaydın dertlilerr gunaydın ey küçük melekler .. günaydın çocuklar
günaydın kalplerinden kin ve ve nefreti atanlar,,, günaydın barısa kardesliğe birlik ve beraberliğe kanat cırpanlar
unutmayalım ki günes her sabah hepimiz için doğuyor
öyleyse ,, neden hep beraber mutlu olmayalım
eee o zaman ... hep beraber selamlayalım
GÜNAYDIN MUTLULUK .....
GÜNAYDIN MUTLULUK ......
GÜNAYDIN MUTLULUK ......
günaydın yüregınde bır nebze sevgi olanlar,,
günaydın hastalar ,, gunaydın dertlilerr gunaydın ey küçük melekler .. günaydın çocuklar
günaydın kalplerinden kin ve ve nefreti atanlar,,, günaydın barısa kardesliğe birlik ve beraberliğe kanat cırpanlar
unutmayalım ki günes her sabah hepimiz için doğuyor
öyleyse ,, neden hep beraber mutlu olmayalım
eee o zaman ... hep beraber selamlayalım
GÜNAYDIN MUTLULUK .....
GÜNAYDIN MUTLULUK ......
GÜNAYDIN MUTLULUK ......
Bir Eşi Olmalı İnsanın
Bir Eşi Olmalı İnsanın Cennetten Köşe Almışcasına SevdiğiSakındığı...
Bir Eşi Olmalı İnsanın Cennetten Köşe Almışcasına SevdiğiSakındığı..
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...aşık olduğu bir eşi olmalı.....
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp usulca dokunmalı yüzüne varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...kramplar girmeli midesine onsuzluk aklına geldikçe!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında konuşmadan anlamalı derdini tasasını öfkesini sevincini coşkusunu...Güven duymalı herşeyiyle. Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası abisi arkadaşı dostu sırdaşı anası çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...
Bir eşi olmalı insanın!!!
Sabah yolcularken işine içi acımalı daha yollarken özlemeye başlamalı. Seni şimdiden özledim!!!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı...aşkla karşılamalı hasretle sarılmalı boynuna özlemle koklayıp öpmeli yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın bir başka özel bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp kahrolmalı daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanın cennetten köşe almışcasına sevdiği sakındığı bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
---alıntı---
Bir Eşi Olmalı İnsanın Cennetten Köşe Almışcasına SevdiğiSakındığı..
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...aşık olduğu bir eşi olmalı.....
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp usulca dokunmalı yüzüne varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...kramplar girmeli midesine onsuzluk aklına geldikçe!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında konuşmadan anlamalı derdini tasasını öfkesini sevincini coşkusunu...Güven duymalı herşeyiyle. Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası abisi arkadaşı dostu sırdaşı anası çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...
Bir eşi olmalı insanın!!!
Sabah yolcularken işine içi acımalı daha yollarken özlemeye başlamalı. Seni şimdiden özledim!!!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı...aşkla karşılamalı hasretle sarılmalı boynuna özlemle koklayıp öpmeli yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın bir başka özel bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp kahrolmalı daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanın cennetten köşe almışcasına sevdiği sakındığı bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
---alıntı---
9 Mart 2010 Salı
kıskanırım
Saçın yüzüne değse
Telini kıskanırım
Birine söz söylesen
Dilini kıskanırım
Kıskanırım seni ben
Kıskanırım kalbimden
Bu nasıl aşk allahım
Öleceğim derdimden
Sakın takma göğsüne
Gülünü kıskanırım
Seni saran kemerden
Belini kıskanırım
Deli ediyor beni
Gezinir her yerini
Okşadıkça her yerini
Elini kıskanırım
Makam: Hüzzam
Söz: H. Münir Ebcioğlu Müzik: Teoman Alpay
Telini kıskanırım
Birine söz söylesen
Dilini kıskanırım
Kıskanırım seni ben
Kıskanırım kalbimden
Bu nasıl aşk allahım
Öleceğim derdimden
Sakın takma göğsüne
Gülünü kıskanırım
Seni saran kemerden
Belini kıskanırım
Deli ediyor beni
Gezinir her yerini
Okşadıkça her yerini
Elini kıskanırım
Makam: Hüzzam
Söz: H. Münir Ebcioğlu Müzik: Teoman Alpay
Sevgi dolu şu gönlüm
Sevgi dolu şu gönlüm / Bir kuş gibi kanatlı
Dünyam seninle güzel / Hayat seninle tatlı
Sen benim herşeyimsin / Canımsın candan yakın
Unutur sanma sakın / Unutmam, unutamam
Sevginle yanar gönlüm / Bağrımdaki ateşsin
Dünyamı aydınlatan / Hayat veren güneşsin
Sen benim herşeyimsin / Canımsın candan yakın
Unutur sanma sakın / Unutmam, unutamam
Uşşâk (Düyek)
Bestekâr : Bilge Özgen
Güftekâr : Ayten Baykal
Dünyam seninle güzel / Hayat seninle tatlı
Sen benim herşeyimsin / Canımsın candan yakın
Unutur sanma sakın / Unutmam, unutamam
Sevginle yanar gönlüm / Bağrımdaki ateşsin
Dünyamı aydınlatan / Hayat veren güneşsin
Sen benim herşeyimsin / Canımsın candan yakın
Unutur sanma sakın / Unutmam, unutamam
Uşşâk (Düyek)
Bestekâr : Bilge Özgen
Güftekâr : Ayten Baykal
2 Mart 2010 Salı
Bir Eşi Olmalı İnsanın Cennetten Köşe Almışcasına SevdiğiSakındığı...
Bir Eşi Olmalı İnsanın Cennetten Köşe Almışcasına SevdiğiSakındığı...
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp usulca dokunmalı yüzüne varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...kramplar girmeli midesine onsuzluk aklına geldikçe!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında konuşmadan anlamalı derdini tasasını öfkesini sevincini coşkusunu...Güven duymalı herşeyiyle. Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası abisi arkadaşı dostu sırdaşı anası çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...
Bir eşi olmalı insanın!!!
Sabah yolcularken işine içi acımalı daha yollarken özlemeye başlamalı. Seni şimdiden özledim!!!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı...aşkla karşılamalı hasretle sarılmalı boynuna özlemle koklayıp öpmeli yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın bir başka özel bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp kahrolmalı daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanın cennetten köşe almışcasına sevdiği sakındığı bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
---alıntı---
İnsanın eşi olmalı bakarken yüreğinin kabardığı gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı...aşık olduğu bir eşi olmalı!
Sabah gözlerini açtığında yanında olduğunu görüp şükürler etmeli Yaradana. Koklamalı saçlarını. Uyuyan eşine şefkatle bakıp usulca dokunmalı yüzüne varlığını hissedebilmek için. Parmakları titremeli incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü...kramplar girmeli midesine onsuzluk aklına geldikçe!
Rüzgar onun kokusunu getirmeli yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine.
Yüzüne baktığında konuşmadan anlamalı derdini tasasını öfkesini sevincini coşkusunu...Güven duymalı herşeyiyle. Başını göğsüne koyup huzurla uyuyabilmeli tüm düşüncelerinden arınmış olarak. Babası abisi arkadaşı dostu sırdaşı anası çocuğu olmalı...Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da...
Bir eşi olmalı insanın!!!
Sabah yolcularken işine içi acımalı daha yollarken özlemeye başlamalı. Seni şimdiden özledim!!!
Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı...aşkla karşılamalı hasretle sarılmalı boynuna özlemle koklayıp öpmeli yıllarca uzak kalmışcasına! Her günü bir başka güzel olmalı yaşamın bir başka özel bir başka soluklanmalı her anında. Verdiği hiç bir şeyin yeterli olmadığını düşünüp kahrolmalı daha fazla ne yapabilirim diye düşünmeli. Mutluluk saçmalı etrafına.
Bir eşi olmalı insanın cennetten köşe almışcasına sevdiği sakındığı bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı!!!
---alıntı---
olmalı
sevdalısı olmalı insanın aynen gemilerin limanları gibi...
Zaman zaman uğradığın,yükünü boşaltığın,dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda...
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni, geri döneceğin günü bekleme umuduyla...
Bazen rüzgara o açmalı yelkenini,yanağına konan bir öpücüğün çoşkusuyla...
Halatlarını çözmeli,seni çok ama çok özlemeli...
aşkı olmalı insanın;ermiş,bilge,hayatı ezbere okuyabilen...
Düşünmediklerini düşündüren,seni bir cambaz ipinde güvende tutabilen...
Gerektiğindesenin için ateşi yutabilen...
Yolunu ışıtabilen ustan olmalı...
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini...
Sana vermeli bir kış günü üzerindeki tek gömleği...
Zaman zaman uğradığın,yükünü boşaltığın,dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda...
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni, geri döneceğin günü bekleme umuduyla...
Bazen rüzgara o açmalı yelkenini,yanağına konan bir öpücüğün çoşkusuyla...
Halatlarını çözmeli,seni çok ama çok özlemeli...
aşkı olmalı insanın;ermiş,bilge,hayatı ezbere okuyabilen...
Düşünmediklerini düşündüren,seni bir cambaz ipinde güvende tutabilen...
Gerektiğindesenin için ateşi yutabilen...
Yolunu ışıtabilen ustan olmalı...
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini...
Sana vermeli bir kış günü üzerindeki tek gömleği...
yalnızım ey sevgili
kalabalık sokaklarda dolasıyorum
basıbos anlamsız duygular kaplamıs
bir garip yüregim, dolanıyorum
sanki ne aradıgını bilmez bir mecnun gibi
düsüncelerimin girdabına düşmüş
kurtulamıyorum
off of ki ne of
ey sevgili ne olur bir kelime et de
bıraz ferahlayayım
gel artık insafa
gel artık sevdaya
bitsın bu ayrılık hasret
bitsın son bulsun bu özlem
ne olur anla artık
dayanacak takatım kalmadı
seni sevmek bu kadarmı zor
söyle sevgili
-pigoris-
basıbos anlamsız duygular kaplamıs
bir garip yüregim, dolanıyorum
sanki ne aradıgını bilmez bir mecnun gibi
düsüncelerimin girdabına düşmüş
kurtulamıyorum
off of ki ne of
ey sevgili ne olur bir kelime et de
bıraz ferahlayayım
gel artık insafa
gel artık sevdaya
bitsın bu ayrılık hasret
bitsın son bulsun bu özlem
ne olur anla artık
dayanacak takatım kalmadı
seni sevmek bu kadarmı zor
söyle sevgili
-pigoris-
bugun 02 mart 2010
sevdiğim uzakta hasta olmuss, ne yapabılırımm, hasret bir yandan, sevda bir yandan, merak bir yandan, allahım sabır ver,,,ey sevdiğim az kaldı biraz sık dişini yarın her sey daha guzel olacak, evet mutluluklara yelken acacagız, sevdaya kanat cırpacagızz,, her seyin bir vaktı zamanı var derler, allah saglık verirse her dert biter kavusuruzzz,
1 Mart 2010 Pazartesi
25 Şubat 2010 Perşembe
arkadasları iyi secmek gerek, güzel işlerinizi bozarlar, içinize kuruntu vesvsese sokarlar
Nerden bilirdim ki gerçeği
Nasıl bilebilirdim, gerçeğin çilede nefes aldığını
Gülün dikenle var olduğunu, kalbin hicranla yaşadığını, aşkın uzaklığını
Ne okuduğum kitapların, ne temaşa ettiğim ve hüzünlü nefeslerin yanlış yapacağını
Vicdanı mı dağlayacağını
Ruhumu hicran içinde bırakarak haince şakıyacağını
Kalbi ağıtlarımın çare olmayacağını, aklımın duygularımla bedelleşeceğini
Sinemin sessizliğe çekilerek şevki terk edeceğini, muhabbet için hasret çekeceğini
Artık susmak ağır geliyor
Kalplerin yürekleştiğini, insanın sadakatsizliğini görmek
Onca dile gelen ve hakikat için resmedilen ibret sahneleri dile gelirken
Felsefe düşünmek için ve kelam hukukun tasnifinde ufkum olmuyor diye üzülüyorum
Şöyle demek geliyor içimden
İnsanlar ikiye ayrılıyor ve hukukunu bilen, bilmeyen diye
Ve hatta bilmeyenler için kandırılmak ve hakka tecavüzle barışık olmak
İşte o zaman insan olmanın farkında lığından uzaklaşarak bahanelere sığınıp kalmak
Ey aklım, kalbimle bir hisset
Nefesin azizliğine hükmederek haklı bir aşka tevessül et
Halin kutsiyetinden tevdi edileni hasret ve ruhun iklimine avdeti azmet
Kalbim nefesin sesisin, sessizliğinle sen yegâne sahibini bilirsin, hakikat için fersin
Boş ver aldırma artık sende
Her ne kadar ihanet içinde nefeslenenleri yakın bilsen de
Sen yine de hakir görme, nefsin şerrinde ikamet edenlere sakın ilişme
Nefes candır, ikram edilen akılla sanattır, kalp yürekten farklıdır, insan için vardır
Nereye baksam haykıran var
Edep ancak insanın kalbinde filizlenen gülbahar, iyi ki var
Yoksa yaşamaktan kim hakkıyla anlar, hazan neden anlamında aşk kokar
Hasret niye var, kim özlemiyle yanar ve sevda umutların harıyla niyazla hakkını arar
Ey yar sende şimdi bizarsın
Her ne kadar sabretsen de, talihin türabında kanatsın
Sen sessizliğinle yanarsın, ne suyun ve ne de buğuzun hazzında okunansın
Sen sadakatinle bir farksın, bunun için adavetten uzaksın ve metanetle aşkı koklarsın
Ne yapalım ki talan katlı
Ne vicdanı tanıyor ve ne de bir hesabı, o eşkâliyle kanlı
Ancak insan, Hakka kul olabilmek için zamanla anlaşmalı ve heyecanla şanlı
Sende murat et, ufuklarda seyret, kalbinin sahibinde ikamet et ve aşkınla atsın yürek
Mustafa CİLASUN
(alıntı)
Nasıl bilebilirdim, gerçeğin çilede nefes aldığını
Gülün dikenle var olduğunu, kalbin hicranla yaşadığını, aşkın uzaklığını
Ne okuduğum kitapların, ne temaşa ettiğim ve hüzünlü nefeslerin yanlış yapacağını
Vicdanı mı dağlayacağını
Ruhumu hicran içinde bırakarak haince şakıyacağını
Kalbi ağıtlarımın çare olmayacağını, aklımın duygularımla bedelleşeceğini
Sinemin sessizliğe çekilerek şevki terk edeceğini, muhabbet için hasret çekeceğini
Artık susmak ağır geliyor
Kalplerin yürekleştiğini, insanın sadakatsizliğini görmek
Onca dile gelen ve hakikat için resmedilen ibret sahneleri dile gelirken
Felsefe düşünmek için ve kelam hukukun tasnifinde ufkum olmuyor diye üzülüyorum
Şöyle demek geliyor içimden
İnsanlar ikiye ayrılıyor ve hukukunu bilen, bilmeyen diye
Ve hatta bilmeyenler için kandırılmak ve hakka tecavüzle barışık olmak
İşte o zaman insan olmanın farkında lığından uzaklaşarak bahanelere sığınıp kalmak
Ey aklım, kalbimle bir hisset
Nefesin azizliğine hükmederek haklı bir aşka tevessül et
Halin kutsiyetinden tevdi edileni hasret ve ruhun iklimine avdeti azmet
Kalbim nefesin sesisin, sessizliğinle sen yegâne sahibini bilirsin, hakikat için fersin
Boş ver aldırma artık sende
Her ne kadar ihanet içinde nefeslenenleri yakın bilsen de
Sen yine de hakir görme, nefsin şerrinde ikamet edenlere sakın ilişme
Nefes candır, ikram edilen akılla sanattır, kalp yürekten farklıdır, insan için vardır
Nereye baksam haykıran var
Edep ancak insanın kalbinde filizlenen gülbahar, iyi ki var
Yoksa yaşamaktan kim hakkıyla anlar, hazan neden anlamında aşk kokar
Hasret niye var, kim özlemiyle yanar ve sevda umutların harıyla niyazla hakkını arar
Ey yar sende şimdi bizarsın
Her ne kadar sabretsen de, talihin türabında kanatsın
Sen sessizliğinle yanarsın, ne suyun ve ne de buğuzun hazzında okunansın
Sen sadakatinle bir farksın, bunun için adavetten uzaksın ve metanetle aşkı koklarsın
Ne yapalım ki talan katlı
Ne vicdanı tanıyor ve ne de bir hesabı, o eşkâliyle kanlı
Ancak insan, Hakka kul olabilmek için zamanla anlaşmalı ve heyecanla şanlı
Sende murat et, ufuklarda seyret, kalbinin sahibinde ikamet et ve aşkınla atsın yürek
Mustafa CİLASUN
(alıntı)
yalan güvensizlik yaratır,
Yalan, bir kimsenin gerçeğe aykırı olduğunu bile bile söylediği söz, kandırmak için söylenen asılsız söz anlamında kullanılan ahlakla ilgili bir terimdir. Hile ise bir kimseyi istenen yönde irade beyanında bulundurmak için yanlış bir kanaat uyandırarak veya mevcut bulunan hatalı fikrin devamını sağlayarak yanıltmayı ifade eder.
İslam dininin en çok önem verdiği ve temel ilke olarak benimsediği ahlaki erdemlerin başında, doğruluk ve dürüstlük gelir. Müslüman’ın özüne ve sözüne güvenilir dosdoğru olması, elinden ve dilinden herkesin emin olması istenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v), sattığı buğdayın ıslağını yığının altına gizleyen bir sahabeyi ( Bizi aldatan bizden değildir ) diyerek uyarmıştır.
Yalan ve hile insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, dostlukları yıkar. Yalancı ve hilekârlar, kendilerine güvenilmeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Bir başka hadiste de ( Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet ALLAH (c.c) katında yalancılardan yazılır. ) buyurulur. Yalan ve hilekârlık kötülük ve haksızlıkları, çirkin ve edepsizlikleri örtbas etmek için başvurulan bir yoldur. Her ikisi de dinimizin şiddetle yasak ettiği fenalıklardandır
İslam dininin en çok önem verdiği ve temel ilke olarak benimsediği ahlaki erdemlerin başında, doğruluk ve dürüstlük gelir. Müslüman’ın özüne ve sözüne güvenilir dosdoğru olması, elinden ve dilinden herkesin emin olması istenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v), sattığı buğdayın ıslağını yığının altına gizleyen bir sahabeyi ( Bizi aldatan bizden değildir ) diyerek uyarmıştır.
Yalan ve hile insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, dostlukları yıkar. Yalancı ve hilekârlar, kendilerine güvenilmeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Bir başka hadiste de ( Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet ALLAH (c.c) katında yalancılardan yazılır. ) buyurulur. Yalan ve hilekârlık kötülük ve haksızlıkları, çirkin ve edepsizlikleri örtbas etmek için başvurulan bir yoldur. Her ikisi de dinimizin şiddetle yasak ettiği fenalıklardandır
yalan ve hile
Yalan, gerçeğin karşıtı, kişinin doğruluktan ve dürüstlükten ayrılması, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermesi demektir. Hile ise, aldatma ve sahtekarlık anlamlarına gelir. Örneğin hasta olmadığı halde hastaymış gibi davranmak, bilmediği soruyu, kopya çekerek cevaplamak, ürünlerin içine sahte ve kalitesiz maddeler karıştırmak, gibi şeyler hiledir.
Yalan söyleyen ve hile yapan kişinin onur ve saygınlığı zedelenir. Böyle bir insanın çevresiyle barışık, sağlıklı ve özgüven içerisinde yaşaması mümkün değildir. Sürekli yalan söyleyen ve insanları aldatan kişinin toplumda saygın bir yerinin olması düşünülemez. Yüce Allah Kur’anı Kerim’de:
“Ey İman edenler! Allah’tan Korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzab 70)
“Yalan sözden kaçının” (Hac 60) buyurmuştur. Peygamberimiz de;
“Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa nihayet Allah katında yalancılardan yazılır” demiştir.
Bireyler arasında güven duygusunu ortadan kaldıran yalan ve hile; aileleri parçalayan, komşuluk ilişkilerini engelleyen toplumsal bir hastalıktır. Adaletin gerçekleşmesi için gerekli olan şahitlik kurumu, yalan yere yapılan şahitlikle zedelenir ve haklı ile haksızın ayırt edilmesi önlenir. Haklı hakkını alamaz, suçlu da cezalandırılamaz. Bu gibi durumlar toplumda huzursuzlukları artırdığı gibi, bir çok suçsuz insanın da sıkıntıya düşmesine neden olur.
Yalancı küçük bir çıkar için, başkalarına yalan söyleyerek onları aldatır. Böylece hem kendi onur ve saygınlığını zedeler hem de başkalarına zarar vermiş olur. Yalan söyleyen kişi kendisine olan saygı ve güvenini yitirir. İçinde gizlediği gerçek, sürekli onu rahatsız eder.
Yalan söylemenin çeşitli nedenleri vardır. Bazı yalancılar bir çıkar sağlamak veya birilerini korumak için yalan söylerler. Bazıları ise övünmek veya önemli olduklarını anlatmak için yalan söylerler.
Özü sözü doğru olan, inancının gereğini yerine getiren insanlar toplum tarafından sevilirler. Yalancılar ise toplumun huzurunu kaçırırlar. Toplumda güven duygusunun zedelemesine neden oldukları için hiç kimse tarafından sevilip sayılmazlar. Yalan yere yemin etmek ise yalana Allah’ı şahit göstermek olduğundan çok daha büyük bir günahtır.
İslam’ın kurallarına uymak isteyen bir kişi kesinlikle yalanın ve hilenin her çeşidinden uzak durmalıdır. Kendisi ve yakınlarının zararına bile olsa hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamalıdır. Doğruluğun ödülünün mutlaka Allah tarafından verileceğine inanmalıdır. Aile yaşamında, ticarette, memurlukta, idarecilikte, devlet ve ulus hizmetinde, kısacası toplumun her kesiminde insanların birbirlerine karşı doğru ve dürüst olması herkes için bir görevdir. İnsanlar arasında güvensizlik meydana getirecek bir davranış olan yalan ve hileden kaçınmalı ve uzak durmalıyız.
Anlatım: Dr. Mustafa Akman
alıntı
Yalan söyleyen ve hile yapan kişinin onur ve saygınlığı zedelenir. Böyle bir insanın çevresiyle barışık, sağlıklı ve özgüven içerisinde yaşaması mümkün değildir. Sürekli yalan söyleyen ve insanları aldatan kişinin toplumda saygın bir yerinin olması düşünülemez. Yüce Allah Kur’anı Kerim’de:
“Ey İman edenler! Allah’tan Korkun ve doğru söz söyleyin” (Ahzab 70)
“Yalan sözden kaçının” (Hac 60) buyurmuştur. Peygamberimiz de;
“Yalan kötülüğe, kötülük cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa nihayet Allah katında yalancılardan yazılır” demiştir.
Bireyler arasında güven duygusunu ortadan kaldıran yalan ve hile; aileleri parçalayan, komşuluk ilişkilerini engelleyen toplumsal bir hastalıktır. Adaletin gerçekleşmesi için gerekli olan şahitlik kurumu, yalan yere yapılan şahitlikle zedelenir ve haklı ile haksızın ayırt edilmesi önlenir. Haklı hakkını alamaz, suçlu da cezalandırılamaz. Bu gibi durumlar toplumda huzursuzlukları artırdığı gibi, bir çok suçsuz insanın da sıkıntıya düşmesine neden olur.
Yalancı küçük bir çıkar için, başkalarına yalan söyleyerek onları aldatır. Böylece hem kendi onur ve saygınlığını zedeler hem de başkalarına zarar vermiş olur. Yalan söyleyen kişi kendisine olan saygı ve güvenini yitirir. İçinde gizlediği gerçek, sürekli onu rahatsız eder.
Yalan söylemenin çeşitli nedenleri vardır. Bazı yalancılar bir çıkar sağlamak veya birilerini korumak için yalan söylerler. Bazıları ise övünmek veya önemli olduklarını anlatmak için yalan söylerler.
Özü sözü doğru olan, inancının gereğini yerine getiren insanlar toplum tarafından sevilirler. Yalancılar ise toplumun huzurunu kaçırırlar. Toplumda güven duygusunun zedelemesine neden oldukları için hiç kimse tarafından sevilip sayılmazlar. Yalan yere yemin etmek ise yalana Allah’ı şahit göstermek olduğundan çok daha büyük bir günahtır.
İslam’ın kurallarına uymak isteyen bir kişi kesinlikle yalanın ve hilenin her çeşidinden uzak durmalıdır. Kendisi ve yakınlarının zararına bile olsa hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamalıdır. Doğruluğun ödülünün mutlaka Allah tarafından verileceğine inanmalıdır. Aile yaşamında, ticarette, memurlukta, idarecilikte, devlet ve ulus hizmetinde, kısacası toplumun her kesiminde insanların birbirlerine karşı doğru ve dürüst olması herkes için bir görevdir. İnsanlar arasında güvensizlik meydana getirecek bir davranış olan yalan ve hileden kaçınmalı ve uzak durmalıyız.
Anlatım: Dr. Mustafa Akman
alıntı
gell
GEL NE OLUR
Sensizliğe isyanı, başlatan gözlerimden
Dökülen yaşlarımı, silmek için gel n’olur.
Sabır taşı olsaydı, inan çoktan çatlardı
Hasretinden ne çektim, bilmek için gel n’olur…
Sonsuz mu bu geceler, neden geçmez bilemem
Çektiğim ızdırabı, düşmanıma dilemem.
İmkanı yok bir tanem, artık sensiz gülemem
Yüreğimde acıyı, bölmek için gel n’olur…
Geçti koca bir ömür, işte son nefesteyim
Duyarsa gelir diye, hâla o hevesteyim.
Biten ömre yanmamda, senden en son isteğim
Hiç olmazsa namaz'ım, kılmak için gel n’olur…
E.D ye
Gönderen: kulhilmi
Sensizliğe isyanı, başlatan gözlerimden
Dökülen yaşlarımı, silmek için gel n’olur.
Sabır taşı olsaydı, inan çoktan çatlardı
Hasretinden ne çektim, bilmek için gel n’olur…
Sonsuz mu bu geceler, neden geçmez bilemem
Çektiğim ızdırabı, düşmanıma dilemem.
İmkanı yok bir tanem, artık sensiz gülemem
Yüreğimde acıyı, bölmek için gel n’olur…
Geçti koca bir ömür, işte son nefesteyim
Duyarsa gelir diye, hâla o hevesteyim.
Biten ömre yanmamda, senden en son isteğim
Hiç olmazsa namaz'ım, kılmak için gel n’olur…
E.D ye
Gönderen: kulhilmi
seni seviyorum
sevmek; bakmak değil görmekse eğer,
sevmek; yanındayken başını
omuzuna koyabilmekse eğer,
sevmek; yanındayken yalnızlığı unutmaksa eğer,
SENİ SEVİYORUM....
* * * * *
sevmek; senle iken yere daha sağlam
basabilmekse eğer,
sevmek; yokluğunda seninleymiş gibi
hissetmekse eğer,
sevmek; hayallerine senide sokabilmekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
* * * * *
sevmek; yatağa uzandığında, seni düşlemekse eğer
sevmek;sen üşüdüğünde gölgemle
seni ısıtmaksa eğer,
sevmek; sevdiğini çıklık çığlığa söylemekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
* * * * *
sevmek; el ele tutuştuğunda kalbinde bişeylerin
kopmasıysa eğer,
sevmek; gözgöze geldiğin de hiç kıpırdamadan
bakabilmekse eğer,
sevmek; kalbini kalbinde hissetmekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
sevmek; yanındayken başını
omuzuna koyabilmekse eğer,
sevmek; yanındayken yalnızlığı unutmaksa eğer,
SENİ SEVİYORUM....
* * * * *
sevmek; senle iken yere daha sağlam
basabilmekse eğer,
sevmek; yokluğunda seninleymiş gibi
hissetmekse eğer,
sevmek; hayallerine senide sokabilmekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
* * * * *
sevmek; yatağa uzandığında, seni düşlemekse eğer
sevmek;sen üşüdüğünde gölgemle
seni ısıtmaksa eğer,
sevmek; sevdiğini çıklık çığlığa söylemekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
* * * * *
sevmek; el ele tutuştuğunda kalbinde bişeylerin
kopmasıysa eğer,
sevmek; gözgöze geldiğin de hiç kıpırdamadan
bakabilmekse eğer,
sevmek; kalbini kalbinde hissetmekse eğer,
SENİ SEVİYORUM
23 Şubat 2010 Salı
22 Şubat 2010 Pazartesi
Öyle özdeşlesti ki yüregim senin hayatına birtanem ..
Baktıgım her an mavi ufuklara seni görebiliyor bu gözlerim
ismini andıgım her an icimde sevgiler büyüyor
kalbimin her satırında
seninle yasadıgım her dakikada kederi ve acıyı raflara kaldırıyor ruhum.
demek ki sen varsın heryerimde ..
Kalbim son nefesime kadar senin için çarpacak birtanem
Sana olan aşkım hiç son bulmayacak.
Sen bunu bilsen de bilmesen de ben yaşarken benimle o da yaşayacak.
Duysun, herkes duysun seni sonsuza kadar seven biri var.
Yüreğim yansada
senin olduğun bu dünyada nefes almak çok güzel
Seni cok seviyorum birtanem .
MUTLUYUM...
SEVİYORUM...
Hayatımda yaşanmaya değersin,
Benim için koca ömre bedelsin,
Uzak olsamda sana,
Yüreğimdesin...
Sen benim bitanem herşeyimsin...
Seni anlatmaya kelimeler yetermi,
Sensiz bir yaşam çekilmeye değermi,
İyiki tanıdım seni,
İyiki varsın...
Sen benim bitanem,canım kanımsın herşeyimsin ...
SEVİYORUM...
Hayatımda yaşanmaya değersin,
Benim için koca ömre bedelsin,
Uzak olsamda sana,
Yüreğimdesin...
Sen benim bitanem herşeyimsin...
Seni anlatmaya kelimeler yetermi,
Sensiz bir yaşam çekilmeye değermi,
İyiki tanıdım seni,
İyiki varsın...
Sen benim bitanem,canım kanımsın herşeyimsin ...
mutluluk
Bitmese hiç bu rüya ve kimse uyadırmasa bizi bu rüyadan...
Mutluluk artık eskisi gibi bir martı kanadında, bir köy kasabsında yada uçsuz buçaksız bir deniz kıyısında saklı değil bizim için.
Biz mutlulugunn tam ortasına yelken acmış ve her günümüzü sevgiyle,saygıyla,umutla yaşıyoruz.
Seviyoruz birbirimizi hala delice ...
Mutluluk şimdi gözlerimizde,ellerimizde, ve yüzümüzdeki gülücüklerde özlemlerimizde saklı
Mutluluk artık eskisi gibi bir martı kanadında, bir köy kasabsında yada uçsuz buçaksız bir deniz kıyısında saklı değil bizim için.
Biz mutlulugunn tam ortasına yelken acmış ve her günümüzü sevgiyle,saygıyla,umutla yaşıyoruz.
Seviyoruz birbirimizi hala delice ...
Mutluluk şimdi gözlerimizde,ellerimizde, ve yüzümüzdeki gülücüklerde özlemlerimizde saklı
MUTLUYUM SENİNLE SEVGİLİM
mutlu olmanın yollarını ararken buldum seni…
Mutluluk habercisi sevgilim benim.
Mademki seninle mutlu oluyorum…
Ozaman adını koymalıyım.
MUTLULUĞUM benim.
Adını MUTLULUK koydum.
Sen ansızın geldin hayatıma.
Mutluluk ararken çıktın karşıma.
Evet seninle çok mutluyum SEVGİLİM…
Dahada mutlu olacağız biliyorum.
Şimdi bukadar mutlu oluyorsak.
İleride beklide dünyanın en mutlu ciftleri biz olacağız.
Her yapığın, her söylediğin,
Benim mutluluk kaynağım oluyor.
MUTLU olmak için seni görmem gerekmiyor.
Seni düşünmek bile beni mutlu ediyor.
SENİ DÜŞÜNMEYİDE SENİ DE ÇOK SEVİYORUM BİTANEM…
MUTLULUĞUM BENİM…
Mutluluk habercisi sevgilim benim.
Mademki seninle mutlu oluyorum…
Ozaman adını koymalıyım.
MUTLULUĞUM benim.
Adını MUTLULUK koydum.
Sen ansızın geldin hayatıma.
Mutluluk ararken çıktın karşıma.
Evet seninle çok mutluyum SEVGİLİM…
Dahada mutlu olacağız biliyorum.
Şimdi bukadar mutlu oluyorsak.
İleride beklide dünyanın en mutlu ciftleri biz olacağız.
Her yapığın, her söylediğin,
Benim mutluluk kaynağım oluyor.
MUTLU olmak için seni görmem gerekmiyor.
Seni düşünmek bile beni mutlu ediyor.
SENİ DÜŞÜNMEYİDE SENİ DE ÇOK SEVİYORUM BİTANEM…
MUTLULUĞUM BENİM…
28 Ocak 2010 Perşembe
27 Ocak 2010 Çarşamba
DİKENSİZ GÜL AÇIYORMU AÇMIYOR MU?
Bakara/216 da “…Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. ALLAH bilir, halbuki siz bilemezsiniz” demektedir Cenab-ı Hakk…
Biz bilemeyiz… bilemeyiz bizim için iyi mi hayırlıdır kötü gözüken mi? Ama bildiğimizi sanıp, başımıza gelenlere yorum yaparız… Hani ayırırız ya hayır ve şer diye…hani hep başımıza gelen hayır olsun isteriz ya..hani hep kötü işler gelip beni mi buluyor deriz ya isyan edercesine….hani gülü sever de dikenine yüzümüzü buruşturarak bakarız ya.. Maksat hep güzelliklerin bize verilmesi midir yoksa güzelliklere layık olunması mıdır hiç düşünmeyiz. Gülü severiz de dikenine burun kıvırırken, unuturuz dikeni yaratanın da gülü Yaradan’ın da aynı olduğunu…
Sevgiliden gelen her şeye katlanmalı, bilinmeli ki güle gül kokusunu veren dikendeki özsudur aslında…Daima O’nun gülüne de dikenine de razı olmak varken neden bilmeyiz ; gül koklamak isteyenin, eline dikenin mutlaka batacağını…Unuturuz her nimetin bir külfeti olacağını…
Cenab-ı Hakk; yarattıklarını sevgisinden yarattı..yaratmaktaki maksadı da sevgiydi zaten…Sevgiyle yaratılan alemlerde, sevgisizliği gösterenler insanlardır aslında…Pırıl pırıl halk edilen alemleri, kendi egolarının tatminleri uğruna heder eden insanoğludur…
insanoğludur…
Kendisini inkâr edenlere bize rızkını vermeye devam eden, emir ve yasaklarını hiçe sayanları, dünya denilen nimetten sonuna kadar istifade ettirecek kadar Rahman ve Rahim yönü büyük olan Mevla’mız; hala gülü göndermeye devam ediyor, görmesini ve koklamasını, eline diken batmasına rağmen bilip şükredenlere…
Hz. İbrahim; fakir ve yolda kalmışlara, mutlaka sofrasını açar, az çok ne varsa onlarla paylaşırdı. Rabbinin rızasını kazanmış bu yüce Peygamber; yine bir gün sofrasına kabul ettiği ama ALLAH’ın adını anmadan yemeğe başladığı için kızdığı bir kul için ne diyor Cenab-ı Hakk…” Ya İbrahim! Ben bu kulumu, beni inkâr etmesine rağmen 40 yıldır besliyorum da, sen bir öğün mü doyuramadın?”
Bize gül ikram edene nasıl edeceğimizi bilemeyiz… ama bu gülü ikram eden, üstelik sevgisini ve rahmetini her daim hissettiren Yüce Mevla’mıza neden etmeyiz ki?
Onun gönderdiği gülleri koklamaktan çekinmezken, dikenine neden nankörlük ederiz ki…
Bizi sevgisinden yaradan yüce ALLAH, bizlere isteyerek zulüm yapmaz, zora koşmaz, bela ve musibetlerle sınamaz… Bunların hepsi, nefsimize uymadığından bizim düşüncelerimizde oluşan musibetlerden başkası değildir…
Hele birde; doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen sürecin; O’nu daha çok anmamız, O’nun sevgisine daha çabuk ulaşmamız, O’na yönelmemiz, O’nun rızasını kazanmamız için geçen bir imtihan süreci olduğunu idrak edebilsek…
Hele birde; O’ndan gelen hayır ve şerre razı olabilsek, isyan etmeden “Rabbim benim için hayırlı olanı böyle takdir etti, o halde bana teslim olup O’na daha çok yönelmem gerek” diyebilsek…
Hele birde; “ Yarabbi! her şeyi yaradan sensin..işte sırf sen yarattın diye cennetine de razıyım, cehennemine de “ diyebilsek..
Hele birde; “ Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri..isteyene ver onları…Bana seni gerek seni” diyebilsek.
Açın ellerinizi de, bakın avuçlarınıza… DİKENSİZ GÜL AÇIYOR MU AÇMIYOR MU?
Bakara/216 da “…Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. ALLAH bilir, halbuki siz bilemezsiniz” demektedir Cenab-ı Hakk…
Biz bilemeyiz… bilemeyiz bizim için iyi mi hayırlıdır kötü gözüken mi? Ama bildiğimizi sanıp, başımıza gelenlere yorum yaparız… Hani ayırırız ya hayır ve şer diye…hani hep başımıza gelen hayır olsun isteriz ya..hani hep kötü işler gelip beni mi buluyor deriz ya isyan edercesine….hani gülü sever de dikenine yüzümüzü buruşturarak bakarız ya.. Maksat hep güzelliklerin bize verilmesi midir yoksa güzelliklere layık olunması mıdır hiç düşünmeyiz. Gülü severiz de dikenine burun kıvırırken, unuturuz dikeni yaratanın da gülü Yaradan’ın da aynı olduğunu…
Sevgiliden gelen her şeye katlanmalı, bilinmeli ki güle gül kokusunu veren dikendeki özsudur aslında…Daima O’nun gülüne de dikenine de razı olmak varken neden bilmeyiz ; gül koklamak isteyenin, eline dikenin mutlaka batacağını…Unuturuz her nimetin bir külfeti olacağını…
Cenab-ı Hakk; yarattıklarını sevgisinden yarattı..yaratmaktaki maksadı da sevgiydi zaten…Sevgiyle yaratılan alemlerde, sevgisizliği gösterenler insanlardır aslında…Pırıl pırıl halk edilen alemleri, kendi egolarının tatminleri uğruna heder eden insanoğludur…
insanoğludur…
Kendisini inkâr edenlere bize rızkını vermeye devam eden, emir ve yasaklarını hiçe sayanları, dünya denilen nimetten sonuna kadar istifade ettirecek kadar Rahman ve Rahim yönü büyük olan Mevla’mız; hala gülü göndermeye devam ediyor, görmesini ve koklamasını, eline diken batmasına rağmen bilip şükredenlere…
Hz. İbrahim; fakir ve yolda kalmışlara, mutlaka sofrasını açar, az çok ne varsa onlarla paylaşırdı. Rabbinin rızasını kazanmış bu yüce Peygamber; yine bir gün sofrasına kabul ettiği ama ALLAH’ın adını anmadan yemeğe başladığı için kızdığı bir kul için ne diyor Cenab-ı Hakk…” Ya İbrahim! Ben bu kulumu, beni inkâr etmesine rağmen 40 yıldır besliyorum da, sen bir öğün mü doyuramadın?”
Bize gül ikram edene nasıl edeceğimizi bilemeyiz… ama bu gülü ikram eden, üstelik sevgisini ve rahmetini her daim hissettiren Yüce Mevla’mıza neden etmeyiz ki?
Onun gönderdiği gülleri koklamaktan çekinmezken, dikenine neden nankörlük ederiz ki…
Bizi sevgisinden yaradan yüce ALLAH, bizlere isteyerek zulüm yapmaz, zora koşmaz, bela ve musibetlerle sınamaz… Bunların hepsi, nefsimize uymadığından bizim düşüncelerimizde oluşan musibetlerden başkası değildir…
Hele birde; doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen sürecin; O’nu daha çok anmamız, O’nun sevgisine daha çabuk ulaşmamız, O’na yönelmemiz, O’nun rızasını kazanmamız için geçen bir imtihan süreci olduğunu idrak edebilsek…
Hele birde; O’ndan gelen hayır ve şerre razı olabilsek, isyan etmeden “Rabbim benim için hayırlı olanı böyle takdir etti, o halde bana teslim olup O’na daha çok yönelmem gerek” diyebilsek…
Hele birde; “ Yarabbi! her şeyi yaradan sensin..işte sırf sen yarattın diye cennetine de razıyım, cehennemine de “ diyebilsek..
Hele birde; “ Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri..isteyene ver onları…Bana seni gerek seni” diyebilsek.
Açın ellerinizi de, bakın avuçlarınıza… DİKENSİZ GÜL AÇIYOR MU AÇMIYOR MU?
Yüzünü güneşe dönen insan gölge görmez...
Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik.
Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu.
Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.
Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. Ve gerçekten çok arkadaşçaydı.
Sordum: 'Neden bunu yaptığınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.' Taksi şoförü bana, şimdi 'Çöp Kamyonu Kanunu' dediğim şeyi öğretti.
Şoför pek çok insanın çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı. Her tarafta çöp dolu olarak dolanıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular. Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler.
Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.
İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler. Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla 'size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin.'
Hayat %10 onuyla ne yaptığınız, %90 onu nasıl alıp karşıladığınızdır.
Sevgiyle kalın,
Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik.
Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu.
Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.
Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. Ve gerçekten çok arkadaşçaydı.
Sordum: 'Neden bunu yaptığınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.' Taksi şoförü bana, şimdi 'Çöp Kamyonu Kanunu' dediğim şeyi öğretti.
Şoför pek çok insanın çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı. Her tarafta çöp dolu olarak dolanıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular. Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler.
Kişisel almayın. Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.
İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler. Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla 'size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin.'
Hayat %10 onuyla ne yaptığınız, %90 onu nasıl alıp karşıladığınızdır.
Sevgiyle kalın,
Yağmur gibi düşsem gök yüzünden ipek saçlarına
Dans etse ruhumuz damlaların altında
Ve her damla düştüğünde yanaklarımıza
Gök yüzünün basamaklarında
İçtiğin sigaranın dumanı olmak istiyorum bazen
Her nefeste ruhumu ciğerine çeksen
Ve beni geri asla üflemesen
Dudakların her değdiğinde birbirine beni sevdiğini söylesen
Gönlümün deryalarına işleyen bir melodi adın
Her harfiyle harekete geçen dalgaların
O deniz içinde adınla dans eden balıkların
Hatrı yok mu sende yalvarışların
Her kaybolduğumda benliğim
Gözlerinde buluyorum kendimi gözlerin benliğim
Sözlerinle alevleniyor yeniden sönmek üzere olan közlerim
Ölçüsü yok çünkü sana haykırıyor şiirlerim...
alıntı..http://www.favorinet.net/ask-sozleri/483674-yagmur-gibi-dussem-gok-yuzunden-ipek-saclarina.html
Dans etse ruhumuz damlaların altında
Ve her damla düştüğünde yanaklarımıza
Gök yüzünün basamaklarında
İçtiğin sigaranın dumanı olmak istiyorum bazen
Her nefeste ruhumu ciğerine çeksen
Ve beni geri asla üflemesen
Dudakların her değdiğinde birbirine beni sevdiğini söylesen
Gönlümün deryalarına işleyen bir melodi adın
Her harfiyle harekete geçen dalgaların
O deniz içinde adınla dans eden balıkların
Hatrı yok mu sende yalvarışların
Her kaybolduğumda benliğim
Gözlerinde buluyorum kendimi gözlerin benliğim
Sözlerinle alevleniyor yeniden sönmek üzere olan közlerim
Ölçüsü yok çünkü sana haykırıyor şiirlerim...
alıntı..http://www.favorinet.net/ask-sozleri/483674-yagmur-gibi-dussem-gok-yuzunden-ipek-saclarina.html
22 Ocak 2010 Cuma
Kaydol:
Yorumlar (Atom)






































.jpg)



