Bu kez de sen yoktun...
Gözlerin gözlerime degince hüznüm olursun
Gözlerinde gecenin yalnızlıgını hissederim.
Agırdır sevmelerim benim
Her yürek taşıyamaz bilirim,
Uzatsan ellerini bana
kocaman bir yürek bırakırım avuçlarına,
Ve sen,
bunlardan bir habersin
Dolaşırken şehrin karanlık sokaklarında,
Sadece birkez ne olur bak gözlerime,
Sadece birkez farket beni
birkez görmemezlikten gelme;
hüznüme ve yalnızlıgıma ortak aramak degil maksadım
Ben seni sevmeyi seviyorum.
Ve senin beni sevmedigini bile bile...
içimdeki ümidi tüketmeden,
her daim Alemleri yaratan Rabbime
duaLar ediyorum
Sen bilmiyorsun,ama ben herzaman;
sonuna nokta koymadıgım,
senle başlayıp senle devam eden,
cümleler kuruyorum.
Hergün biraz daha yoklugunu farkediyorum
Nasıl acıyor içim, Nasıl kanıyor yüregim.
Bir gün sende beni severmisin bilmiyorum
Geçtigin sokaklarda nöbetler tuttum senden habersiz,
kararlıyıdım, anlatacaktım
korkmadan, utanmadan
İşte burdayım ve seviyorum seni diyecektim.
olmadı yapamadım,
sen yine başını kaldırmadın
bende öylece kalakaldım.
başka bir gündü ve ben tamam dedim kendime
cesurdum.
bukezde sen yoktun...
ALINTI...
29 Mayıs 2009 Cuma
Kalp Kırıldığında Nasıl Bir Ses Çıkarır Sizce ?
güvercinin telaşlı kanat çırpışındaki ses
mi?
yoksa,
kelebeğin kanadındaki inadına sessiz bir çığlık gibi mi?
ya da, tuz-buz olan bir sırçanın
haykırışı gibi mi?
nasıl bir sestir ki,perişan eder bizi duyduğumuzda??
ne kalpler kırdık
bilmeden.. ya da bile bile......
ne setler koyduk aramıza bu kırılmış kalplerden de..
sonra aşmaya çabaladık durduk çok...
dokunmak istedik,ulaşamadık....
ulaşmak istedik,kendi ellerimizle kurduğumuz
setler engel oldu yine kendimize.....
oysa,
nasıl da kolaydı yıkıvermek han duvarlarını....
sıcacık bir gülümseme,
içten bir çift gözle birleştiğinde,eritmez mi en büyük buzulları???
esirgedik birbirimizden maliyeti sıfır olan
gülümsemelerimizi...
kolay geldi bencillik en dar anlarda..koyuvermek..koyuup kaçıvermek....
kaçarken bakmamak ardımıza
ya da,
bakıp da görmemek...görmek istememek...
her ne varsa...
oysa,ne de kolaydı düşmanlığı yoketmek,
sıcacıık bir gülümsemeyle...olmaz dedik.
o bana düşman
denemedik bile hiç..korktuk belki de yanılacağımızdan..
oysa hayat ne de kısa..
düşünmek
için bile vakit yokken....
bile bile zehir ettik günlerimizi..
kavgalarla..
itişip kakışmakla harcadık
dünlerimizi...
ziyan ettik hem düne.. hem bugüne.. hem de yarınlarımıza..
sahi,kalp kırıldığında nasıl
bir ses çıkarır?
duydunuz mu hiç?
ben ne zaman dinlesem bir cam parçalanışı hissediyorum
peki ya siz?
mi?
yoksa,
kelebeğin kanadındaki inadına sessiz bir çığlık gibi mi?
ya da, tuz-buz olan bir sırçanın
haykırışı gibi mi?
nasıl bir sestir ki,perişan eder bizi duyduğumuzda??
ne kalpler kırdık
bilmeden.. ya da bile bile......
ne setler koyduk aramıza bu kırılmış kalplerden de..
sonra aşmaya çabaladık durduk çok...
dokunmak istedik,ulaşamadık....
ulaşmak istedik,kendi ellerimizle kurduğumuz
setler engel oldu yine kendimize.....
oysa,
nasıl da kolaydı yıkıvermek han duvarlarını....
sıcacık bir gülümseme,
içten bir çift gözle birleştiğinde,eritmez mi en büyük buzulları???
esirgedik birbirimizden maliyeti sıfır olan
gülümsemelerimizi...
kolay geldi bencillik en dar anlarda..koyuvermek..koyuup kaçıvermek....
kaçarken bakmamak ardımıza
ya da,
bakıp da görmemek...görmek istememek...
her ne varsa...
oysa,ne de kolaydı düşmanlığı yoketmek,
sıcacıık bir gülümsemeyle...olmaz dedik.
o bana düşman
denemedik bile hiç..korktuk belki de yanılacağımızdan..
oysa hayat ne de kısa..
düşünmek
için bile vakit yokken....
bile bile zehir ettik günlerimizi..
kavgalarla..
itişip kakışmakla harcadık
dünlerimizi...
ziyan ettik hem düne.. hem bugüne.. hem de yarınlarımıza..
sahi,kalp kırıldığında nasıl
bir ses çıkarır?
duydunuz mu hiç?
ben ne zaman dinlesem bir cam parçalanışı hissediyorum
peki ya siz?
Dinle Beni Ey Yüreğim...!
Dinle Beni Ey Yüreğim...!
Yağmurda ıslanarak çıktık yola yüreğim..
Biz her şeyi göze alarak çıktık bu yola....
Ve acılara göğüs gererek devam edeceğiz hep..
Tebessüm ederek hayata...
Tıpkı bir güneş gibi doğacağız yüreklere...
Bir gül gibi açacağız sevda mevsiminde....
Tek sermayemiz sevdadır bizim..
Tek dostumuz yıldızlar..
Onlara anlatırız kendimizi..
Onlar anlar sadece bizi...
Ve saklanırız geceye..
Kimse görmesin bizi bilmesin diye..
Umut olup yağarız gökyüzünden..
Aşk olur yanarız gönülden...
Ve yürürüz yüreğim..bütün engellere karşı...
Eğer soktuysak elimizi taşın altına
Ezilsede çekmeyiz yüreğim..
Hep dediğim gibi ya...
Aşıklar diyarına ulaşmak o kadar kolaymı...
Acıya tebessüm gerekir..
Taş atan ele gül atan el gerekir...
Bize engel koyana dost eli gerekir...
İşte yüreğim kolaymı sandın..
Aşıklar diyarına ulaşmayı..
Kolaymı sandın sen aşkı...
Hiç kolay değil yüreğim hiç kolay değil...
Aşk sandıkları gibi oyuncak değildiki...
Aşk yanmaktı aslında sadece geceleri ağlamaktı kimse bilmesin görmesin diye...
Aşk Musab'dı Yüreğim Aşk Hüseyin'di....
Ve onlar gibi olabilmekti..
Sevgili için can vermekti...
Kardelen kadar temiz su kadar saftı aşk....
Ve yüreğim aşk sadece çift kişilik yaşanan bir yalnızlıktı...
Ve yüreğim aşkı,sevdayı koyup bağrımıza umudu alıp koynumuza gidelim yüreğim gidelim...
Okşanmamış yetim başları,dinmeyen hasret acıları bizi bekler yüreğim...
Ve tanıtalım yüreğim kendimizi herkese..
Duysun bilsin bizi bütün acılar...
Ve bütün yangınlar..
Biz sevda yağmurlarında ellerini açmış bekleyen bir garip dilenciyiz....
alıntıdır
Yağmurda ıslanarak çıktık yola yüreğim..
Biz her şeyi göze alarak çıktık bu yola....
Ve acılara göğüs gererek devam edeceğiz hep..
Tebessüm ederek hayata...
Tıpkı bir güneş gibi doğacağız yüreklere...
Bir gül gibi açacağız sevda mevsiminde....
Tek sermayemiz sevdadır bizim..
Tek dostumuz yıldızlar..
Onlara anlatırız kendimizi..
Onlar anlar sadece bizi...
Ve saklanırız geceye..
Kimse görmesin bizi bilmesin diye..
Umut olup yağarız gökyüzünden..
Aşk olur yanarız gönülden...
Ve yürürüz yüreğim..bütün engellere karşı...
Eğer soktuysak elimizi taşın altına
Ezilsede çekmeyiz yüreğim..
Hep dediğim gibi ya...
Aşıklar diyarına ulaşmak o kadar kolaymı...
Acıya tebessüm gerekir..
Taş atan ele gül atan el gerekir...
Bize engel koyana dost eli gerekir...
İşte yüreğim kolaymı sandın..
Aşıklar diyarına ulaşmayı..
Kolaymı sandın sen aşkı...
Hiç kolay değil yüreğim hiç kolay değil...
Aşk sandıkları gibi oyuncak değildiki...
Aşk yanmaktı aslında sadece geceleri ağlamaktı kimse bilmesin görmesin diye...
Aşk Musab'dı Yüreğim Aşk Hüseyin'di....
Ve onlar gibi olabilmekti..
Sevgili için can vermekti...
Kardelen kadar temiz su kadar saftı aşk....
Ve yüreğim aşk sadece çift kişilik yaşanan bir yalnızlıktı...
Ve yüreğim aşkı,sevdayı koyup bağrımıza umudu alıp koynumuza gidelim yüreğim gidelim...
Okşanmamış yetim başları,dinmeyen hasret acıları bizi bekler yüreğim...
Ve tanıtalım yüreğim kendimizi herkese..
Duysun bilsin bizi bütün acılar...
Ve bütün yangınlar..
Biz sevda yağmurlarında ellerini açmış bekleyen bir garip dilenciyiz....
alıntıdır
buda benden bir şiir( bakalım begenecekmisiniz )
takatim yoktu aslında
sana seni sevdiğimi söylemeye
biliyorum bekledin hep benden
hep söylememi istedin
fakat ben işte bu ben varya
diyemedim bir türlü o kelimeyi
sen hiç eline bir serce kusu aldın mı
bilemezsin ki..
evet cok tatlı güzel ve sıcacıktır yüreği
ve... bir o kadar da titrek,
ve o an üzülürsün onu esir aldıgına
özgürlüğüne kavusturmak istercesine bırakmak
aynı zamanda da , hiç ayrılmamak
onu incitmemek için nefes bile almamak
işte güzelim benimki öyle bir sevda
uzak mı uzak bir ihtimal
ama bilsem, seni bırakıp
tekrar gelip benim omuzuma ve elime konacagını
ahhh bir bilsem
seni hiç kaybetmeyecegimi bilsem bırakmazmıyım
ama olmadı bir tanem
benim sevdam bu işte
bilinmez tabi
her sevgi aska uzanmaz derler
olsun ben seni özgür bıraklatım yine
belki... belki...
dönersin bir gün..
ama sunu unutma
o zaman nefesim tutulmustu
boğazım düğümlenmiştim
söyleyemmemiştim
işte şimdi söylüyorum
solugum kesilse bile
seni seviyorum
s.mehmet
sana seni sevdiğimi söylemeye
biliyorum bekledin hep benden
hep söylememi istedin
fakat ben işte bu ben varya
diyemedim bir türlü o kelimeyi
sen hiç eline bir serce kusu aldın mı
bilemezsin ki..
evet cok tatlı güzel ve sıcacıktır yüreği
ve... bir o kadar da titrek,
ve o an üzülürsün onu esir aldıgına
özgürlüğüne kavusturmak istercesine bırakmak
aynı zamanda da , hiç ayrılmamak
onu incitmemek için nefes bile almamak
işte güzelim benimki öyle bir sevda
uzak mı uzak bir ihtimal
ama bilsem, seni bırakıp
tekrar gelip benim omuzuma ve elime konacagını
ahhh bir bilsem
seni hiç kaybetmeyecegimi bilsem bırakmazmıyım
ama olmadı bir tanem
benim sevdam bu işte
bilinmez tabi
her sevgi aska uzanmaz derler
olsun ben seni özgür bıraklatım yine
belki... belki...
dönersin bir gün..
ama sunu unutma
o zaman nefesim tutulmustu
boğazım düğümlenmiştim
söyleyemmemiştim
işte şimdi söylüyorum
solugum kesilse bile
seni seviyorum
s.mehmet
Üşüyor musun kalbim?
Üşüyor musun kalbim?
Üşüyorsan yakayım ciğerlerimi.
Meğer , ayrılıklara doğmuşuz biz.
Günahlarla dokunmuş ölümüne sevgimiz.
Yine terkedildik baharlar gelmeden..
Yine bize ağıtlar kaldı terkedilenden.
Hadi gidelim yaban ellere..
Yalanın olmadığı,
Çiceklerin hiç solmadığı,
Yetim çocukların düşlerine gidelim.
Sürgüle, kırılmış kapılarımızı,
Yak, çileye yoğrulmuş anılarımızı..
Hadi gidelim artık güneş doğmadan.
Sahillerimize ateşler uğramadan.
Gidelim kalbim, uçsuz bucaksız ummanlara.
Üşüyor musun ayrılıklarda kalbim ?
Üşüyorsan yakayım umutlarımı.
Meğer, acının toprağında filizlenmişsiz.
Batan dikenleri gül diye severken,
Sevda hiç bitmeyecek zannetmişsiz.
Yanıldık be yüreğim,
Dağ gibi yüreğimizle yıkıldık be yaralı kalbim.
Hadi hazanlar vurmadan gözlerimize.
Bir daha çıkmamak üzere
Zifiri karanlıklara girelim.
Biz kır çiçeklere alışkınız.
Kirpiklerimize ateş düşmeden,
Bu can hasretlikte közlenmeden,
Bir daha dönmemek üzere
Karlı yamaçlara, küskün baharlara gidelim...
Üşüyorsan yakayım ciğerlerimi.
Meğer , ayrılıklara doğmuşuz biz.
Günahlarla dokunmuş ölümüne sevgimiz.
Yine terkedildik baharlar gelmeden..
Yine bize ağıtlar kaldı terkedilenden.
Hadi gidelim yaban ellere..
Yalanın olmadığı,
Çiceklerin hiç solmadığı,
Yetim çocukların düşlerine gidelim.
Sürgüle, kırılmış kapılarımızı,
Yak, çileye yoğrulmuş anılarımızı..
Hadi gidelim artık güneş doğmadan.
Sahillerimize ateşler uğramadan.
Gidelim kalbim, uçsuz bucaksız ummanlara.
Üşüyor musun ayrılıklarda kalbim ?
Üşüyorsan yakayım umutlarımı.
Meğer, acının toprağında filizlenmişsiz.
Batan dikenleri gül diye severken,
Sevda hiç bitmeyecek zannetmişsiz.
Yanıldık be yüreğim,
Dağ gibi yüreğimizle yıkıldık be yaralı kalbim.
Hadi hazanlar vurmadan gözlerimize.
Bir daha çıkmamak üzere
Zifiri karanlıklara girelim.
Biz kır çiçeklere alışkınız.
Kirpiklerimize ateş düşmeden,
Bu can hasretlikte közlenmeden,
Bir daha dönmemek üzere
Karlı yamaçlara, küskün baharlara gidelim...
...bak gecene uyandım yine!
...bak gecene uyandım yine!
tutup soluğumu avuçlarımda seni üşüdüm sensizliğin içinde...
gri dumanlara boğdum hüznünden kalan bakışlarımı...
yoktun!..
yakmak istedim yokluğunu,
beni yaktığı gibi
olmadı yakamadım...
...bak gecene uyandım yine!
sözün bittigi yerde, yüregimin kanadığı yerdesin hala...
ıslak bi hüznün dipsiz girdabına yaslandığım bi yanlızlıksın...
ne zaman yüzümü sana çevirsem unutmak oluyor adın;
dilinde bi sus payı içimde kırılganlaşırken seni ağlıyorum
kaçamak bakışlar atıyorum sensizliğe
ve susuyorum biraz daha
azalırken yokluğunda....
-alıntı-
tutup soluğumu avuçlarımda seni üşüdüm sensizliğin içinde...
gri dumanlara boğdum hüznünden kalan bakışlarımı...
yoktun!..
yakmak istedim yokluğunu,
beni yaktığı gibi
olmadı yakamadım...
...bak gecene uyandım yine!
sözün bittigi yerde, yüregimin kanadığı yerdesin hala...
ıslak bi hüznün dipsiz girdabına yaslandığım bi yanlızlıksın...
ne zaman yüzümü sana çevirsem unutmak oluyor adın;
dilinde bi sus payı içimde kırılganlaşırken seni ağlıyorum
kaçamak bakışlar atıyorum sensizliğe
ve susuyorum biraz daha
azalırken yokluğunda....
-alıntı-
güzel bir şiir daha ...
Söylenenlere inanma
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Bir mum gibi tek başına karanlıklarda yanma
Çok uzaklardan çıkıp geldim aç artık kapıları
Odalara saklanma.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Beni böyle ağlatan yüreğindeki gamdır
Başım göğsüme düşmüşse, sallanıyorsam
Yorgunluğumdandır.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Bir varmış bir yokmuş gibiyim sanki
Suçluysam gel bağışla utandır beni artık
Sensiz yapamıyorum inan ki...
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Dökemiyorsam eğer içimi bir bir
Konuşamıyorsam susuyorsam gidemiyorsam
Seni sevdiğim içindir.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma
Ya gel tut ellerimden geceye karşı
Ya hiç kapıları açma
Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Y.B. Bakiler
--------------------------------------------------------------------------------
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Bir mum gibi tek başına karanlıklarda yanma
Çok uzaklardan çıkıp geldim aç artık kapıları
Odalara saklanma.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Beni böyle ağlatan yüreğindeki gamdır
Başım göğsüme düşmüşse, sallanıyorsam
Yorgunluğumdandır.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Bir varmış bir yokmuş gibiyim sanki
Suçluysam gel bağışla utandır beni artık
Sensiz yapamıyorum inan ki...
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Dökemiyorsam eğer içimi bir bir
Konuşamıyorsam susuyorsam gidemiyorsam
Seni sevdiğim içindir.
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma
Ya gel tut ellerimden geceye karşı
Ya hiç kapıları açma
Beni böyle yapayalnız bırakıp kaçma
Ben sarhoş değilim, korkma diyorum
Y.B. Bakiler
--------------------------------------------------------------------------------
Gelirsen Bir Daha Sadece Kendini Getir Bana
Gelirsen pırıl pırıl bakışlarınla gelmelisin ve mutluluğu asmalısın sol omzuna. Bakışlarına kan dökmemelisin, kinden, nefretten, her tür tuzaktan arınarak çıkmalısın yola. Hayatı taşıyacak kadar yürekli olmalı küçük parmakların, avuçlarının içiyse her dem ıslak olmalı.
Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda.
Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım ak alnınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen.
Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana.
Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak.
Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü.
…”Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana
Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda.
Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım ak alnınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen.
Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana.
Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak.
Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü.
…”Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana
yoksun
Pınarlara sordum akıp gittiler
yıldızlara sordum bir bir söndüler
sigaramı efkâr ettim savurdum gökyüzüne
sonbahar sardı boynumu yaprak yaprak
sonra yavaş yavaş bedenime girdi acı
senden ne bir ses vardı, ne de bir nefes
Gülüşünü, gözlerini, sesini takıp koluma
vedalar bıraktığım durakta şiirler okudum
aklımı yitirdiğimi sanıyordu,
acıyan gözlerle bakıyordu herkes
Sonra gözlerimi,
ağlamaktan yorgun gözlerimi
ulaşamayacağım uzaklara yolcu ettim
kara trenlere mendil sallayarak.
duygularımı bir vagona kilitleyip
bin ah sürüp dudaklarıma
sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
...
İstedimki,
kalbinin durduğu yer
kalbimin durduğu yer olsun
yıldızlara sordum bir bir söndüler
sigaramı efkâr ettim savurdum gökyüzüne
sonbahar sardı boynumu yaprak yaprak
sonra yavaş yavaş bedenime girdi acı
senden ne bir ses vardı, ne de bir nefes
Gülüşünü, gözlerini, sesini takıp koluma
vedalar bıraktığım durakta şiirler okudum
aklımı yitirdiğimi sanıyordu,
acıyan gözlerle bakıyordu herkes
Sonra gözlerimi,
ağlamaktan yorgun gözlerimi
ulaşamayacağım uzaklara yolcu ettim
kara trenlere mendil sallayarak.
duygularımı bir vagona kilitleyip
bin ah sürüp dudaklarıma
sustum!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum
...
İstedimki,
kalbinin durduğu yer
kalbimin durduğu yer olsun
Sevmek De Hoş Sevilmek De
Sevmek De Hoş Sevilmek De
Aldırmadan derde gama
Sevmek de hoş sevilmek de
Dünya fani derler amma
Sevmek de hoş sevilmek de
Can cananı bulsun artık
Herkes nasib alsın artık
Parolamız olsun artık
Sevmek de hoş sevilmek de
Azrail kapıyı çalsa
Benzimiz sararsa solsa
Bir nefeslik ömür kalsa
Sevmek de hoş sevilmek de
Sevgi güldür amma solmaz
Sevenin vadesi dolmaz
Sevemeyen adam olmaz
Sevmek de hoş sevilmek de
u.ışılak
Aldırmadan derde gama
Sevmek de hoş sevilmek de
Dünya fani derler amma
Sevmek de hoş sevilmek de
Can cananı bulsun artık
Herkes nasib alsın artık
Parolamız olsun artık
Sevmek de hoş sevilmek de
Azrail kapıyı çalsa
Benzimiz sararsa solsa
Bir nefeslik ömür kalsa
Sevmek de hoş sevilmek de
Sevgi güldür amma solmaz
Sevenin vadesi dolmaz
Sevemeyen adam olmaz
Sevmek de hoş sevilmek de
u.ışılak
istemem
Nicedir selamın alamaz oldum
Anladım unuttun yazma istemem
Sensizde yaşanır bir dünya kurdum
Kurduğum düzeni bozma istemem
Sebep ne bilmesem bilsem ne çıkar
Değilmi ki boşa geçti o güzel yıllar
Aşkımı aşkına bağlasa yollar
Çevremde dolaşma gezme istemem
Vefasız diyene düşman olurdum
Bir kızsam bin defa pişman olurdum
Zamanlar içinde artık yoruldum
Arayıp derdimi sezme istemem
Anladım unuttun yazma istemem
Sensizde yaşanır bir dünya kurdum
Kurduğum düzeni bozma istemem
Sebep ne bilmesem bilsem ne çıkar
Değilmi ki boşa geçti o güzel yıllar
Aşkımı aşkına bağlasa yollar
Çevremde dolaşma gezme istemem
Vefasız diyene düşman olurdum
Bir kızsam bin defa pişman olurdum
Zamanlar içinde artık yoruldum
Arayıp derdimi sezme istemem
Beni Yanlışsız Sakla
Beni Yanlışsız Sakla
Saate baktım kırkiki yaşındayım
Geç kalmadım tanrım yeniden inanmaya
Aşka geç kalmadım
Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan
Bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti
Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim
Sevgilim
Ben nerede yağmur yağarsa
orada şemsiye kırmanın kitabıyım
Ve en güzel cümlen sensin
Saate baktım buzlar ve çiçekler arasındayım
Gömleğim asyaya düşerken
Beni yanlışsız sakla
bu son görünüşüm
Saate baktım kırkiki yaşındayım
Geç kalmadım tanrım yeniden inanmaya
Aşka geç kalmadım
Ardında yıkık şehirler ve leylaklar bırakan
Bir cümle dudaklarımı geçip beni ihlâl etti
Saate baktım müthiş bir yenilme vaktindeyim
Sevgilim
Ben nerede yağmur yağarsa
orada şemsiye kırmanın kitabıyım
Ve en güzel cümlen sensin
Saate baktım buzlar ve çiçekler arasındayım
Gömleğim asyaya düşerken
Beni yanlışsız sakla
bu son görünüşüm
canım annem
CanIm Annem
Anne;
Duyuyormusun beni
Topragina hasretim günlerdir
Catlamis susuzluktan
Kurumus ciceklerin
Soluk yüzünü göremedim
Koklayip öpemedim Annem
Helallik dileyemedim
Ben geldim Annem
Sarmasik güllerin Anne,
En cok sevdiin ciceklerin
Belliki kimse bakmamis
Sevip koklamamis
Kimse sulamamis ciceklerini
Anne;
Duyuyormusun beni
Gec geldigim gecelerde
Balkonlarda bekledigin
Kizmak isteyip de kizamadigin
Oglun Anne Ali geldi
Seni cok özledim Anne
Kendimi yalniz hissediyorum
Anne cok yalnizim
Birakma beni
Duyuyormusun beni Anne
Ben geldim
Ben geldim Anne
Ve sana bir parca Ay getirdim
Gökyüzünden
Bir avuc da yildiz samanyolundan
Saclarina karistirdim
Karanlikta kalmayasin diye
Anne;
Beni duyuyormusun
Ben geldim,
üstüne titredigin,
Ali'n geldi ben geldim
Kiyamadigin...
Anne;
Duyuyormusun beni
Topragina hasretim günlerdir
Catlamis susuzluktan
Kurumus ciceklerin
Soluk yüzünü göremedim
Koklayip öpemedim Annem
Helallik dileyemedim
Ben geldim Annem
Sarmasik güllerin Anne,
En cok sevdiin ciceklerin
Belliki kimse bakmamis
Sevip koklamamis
Kimse sulamamis ciceklerini
Anne;
Duyuyormusun beni
Gec geldigim gecelerde
Balkonlarda bekledigin
Kizmak isteyip de kizamadigin
Oglun Anne Ali geldi
Seni cok özledim Anne
Kendimi yalniz hissediyorum
Anne cok yalnizim
Birakma beni
Duyuyormusun beni Anne
Ben geldim
Ben geldim Anne
Ve sana bir parca Ay getirdim
Gökyüzünden
Bir avuc da yildiz samanyolundan
Saclarina karistirdim
Karanlikta kalmayasin diye
Anne;
Beni duyuyormusun
Ben geldim,
üstüne titredigin,
Ali'n geldi ben geldim
Kiyamadigin...
birazda şiir ne dersiniz
Gitme
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker kır çiçekleri kelebekler ölür
gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm
gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah gülüm
gitme
acılara mahkum olur yüreğim
ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar
boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar
alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm
gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm
gitme kal sevdiğim terketme beni
umutsuz çaresiz bekletme beni
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm
gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm
gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm
alıntı....
figan düşer denizlere sular çekilir
yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime
bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır
boynunu büker kır çiçekleri kelebekler ölür
gitme
bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk
şaşırır yönünü rüzgarlar
bütün pınarların suyu çekilir
solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm
gitme
öksüz kalır içimdeki imge dağları
saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı
bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez
çiçekler açmaz bahçemde ah gülüm
gitme
acılara mahkum olur yüreğim
ardında fırtınalar kalır, ayrılıklar, anılar, yanlızlıklar
boynu bükük aşklar, gözü yaşlı şarkılar
alışamam yokluğuna, yokluğun ölüm
gitme
içimdeki bütün vagonlar devrilir
bir kar yağar istasyonlara, üşürüm
gitme kal sevdiğim terketme beni
umutsuz çaresiz bekletme beni
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm
gitme kal
menevşeler açsın dağlarda
sevince dönüşsün gökyüzü
iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm
yokluğuna alışamam yokluğun ölüm
gitme
bütün ormanlar ateşe verilir
kuşlarda gider bu kent de, ölürüm
alıntı....
28 Mayıs 2009 Perşembe
aylık geçim standartı:))
"ABD, İngiliz ve Türk maliye bakanları bir araya gelmiş. Kamu çalışanlarının durumlarını görüşmektedirler. ABD Maliye Bakanı der ki: Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık geçimi için 2000 dolar gerekiyor. Biz onlara 2500 dolar veriyoruz. Bunun 2000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz.
İngiliz Maliye Bakanı sözü alır: Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 2000 Sterlin. Biz çalışanlarımıza 2400 Sterlin veriyoruz. 2000 Sterlin'ini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar. 400'ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz.
Bizim Maliye Bakanı sözü alır: Bizim kamu çalışanlarının asgari bir aylık geçimi için 2000 TL gerekiyor. Biz 1000 TL veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar vallahi billahi bilemiyoruz."
İngiliz Maliye Bakanı sözü alır: Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 2000 Sterlin. Biz çalışanlarımıza 2400 Sterlin veriyoruz. 2000 Sterlin'ini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar. 400'ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz.
Bizim Maliye Bakanı sözü alır: Bizim kamu çalışanlarının asgari bir aylık geçimi için 2000 TL gerekiyor. Biz 1000 TL veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar vallahi billahi bilemiyoruz."
HIRSIZLİK-2
Yine kari-koca evlerine donduklerinde evin icinde bir yabanci
gorurler, bu kisi gayet şık bir takim elbise giymis ve elinde telsiz
olan birisidir. Karsilasma aninda yabanci, evsahiplerine "Evinize
hirsiz girdigi yolunda komsulariniz tarafindan ihbar aldik, ben sivil
polisim, evi kontrol etmeye geldim" der ve devam eder, "Beyefendi
asagida sokagin kosesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip
otosuna gidip sikayet dilekcesi doldurun." der ve erkek hizla asagiya
iner.
Yabanci "Hanimefendi siz de ziynet esyasi veya paraniz varsa onlari
kontrol edin" der, bayan hemen altinlarinin bulundugu yere gider ve
sevincle "neyse hala yerinde duruyorlar" demesiyle; yabanci bayanin
kafasina agir bir seyle vurur. Yabanci da bayanin cikardigi yerden
altin, para, v.s.leri alip hemen kacar. Koca ekip otosunu bulamayip
evine geldiginde karisinin baygin, altinlarin da calinmis oldugunu
gorur..:)))
gorurler, bu kisi gayet şık bir takim elbise giymis ve elinde telsiz
olan birisidir. Karsilasma aninda yabanci, evsahiplerine "Evinize
hirsiz girdigi yolunda komsulariniz tarafindan ihbar aldik, ben sivil
polisim, evi kontrol etmeye geldim" der ve devam eder, "Beyefendi
asagida sokagin kosesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip
otosuna gidip sikayet dilekcesi doldurun." der ve erkek hizla asagiya
iner.
Yabanci "Hanimefendi siz de ziynet esyasi veya paraniz varsa onlari
kontrol edin" der, bayan hemen altinlarinin bulundugu yere gider ve
sevincle "neyse hala yerinde duruyorlar" demesiyle; yabanci bayanin
kafasina agir bir seyle vurur. Yabanci da bayanin cikardigi yerden
altin, para, v.s.leri alip hemen kacar. Koca ekip otosunu bulamayip
evine geldiginde karisinin baygin, altinlarin da calinmis oldugunu
gorur..:)))
HIRSIZLİK
-Kari-koca gece evlerine donduklerinde koridorda bir adamla
karsilasirlar. Bir anlik saskinliktan sonra yabanci adam bayana donerek
"Madem bu geceyi kocanla gecirecektin,niye beni cagirdin?" diye
hisimla sorar ve kizginligini belirten bazi hareketlerle evden bir anda
cikar. Tabi kari-koca bu olaya bir anlam veremez baslangicta fakat
erkek, karisina bu olaydan oturu bir hayli kizar ve hatta onu
bosayacagini soyler.
Aradan bir kac gun gectikten sonra Karakol'a cagirilan kari-koca,
yakalanan suclu ile yuzlestirilir ve olayin aslinda bir hirsizlik oldugu
anlasilir..:))
karsilasirlar. Bir anlik saskinliktan sonra yabanci adam bayana donerek
"Madem bu geceyi kocanla gecirecektin,niye beni cagirdin?" diye
hisimla sorar ve kizginligini belirten bazi hareketlerle evden bir anda
cikar. Tabi kari-koca bu olaya bir anlam veremez baslangicta fakat
erkek, karisina bu olaydan oturu bir hayli kizar ve hatta onu
bosayacagini soyler.
Aradan bir kac gun gectikten sonra Karakol'a cagirilan kari-koca,
yakalanan suclu ile yuzlestirilir ve olayin aslinda bir hirsizlik oldugu
anlasilir..:))
JAPONCA İSMİNİZ?
Japonca ismini yaz
İşte harfler ....
A= Ka
B= Tu
C=Mi
D=Te
E=Ku
F=Lu
G=Ji
H=Ri
I=Ki
J=Zu
K=Me
L=Ta
M=Tin
N=To
O=Mo
P=No
Q=Ke
R=Shi
S=Ari
T=Chi
U=Do
V=Ru
W=Mei
X=Na
Y=Fu
Z=Zi
İşte harfler ....
A= Ka
B= Tu
C=Mi
D=Te
E=Ku
F=Lu
G=Ji
H=Ri
I=Ki
J=Zu
K=Me
L=Ta
M=Tin
N=To
O=Mo
P=No
Q=Ke
R=Shi
S=Ari
T=Chi
U=Do
V=Ru
W=Mei
X=Na
Y=Fu
Z=Zi
sen duvarı ör, ıslığı ben çalarım:)
Cemil, İstanbul'a gelmiş, inşaatlarda çalışmış işi kapmış, öğrenmiş dönmüş. Usta, memlekette bir okulun yapımında çalışıyor. Kendisine göre bir tekniği var; iki taşı ya da tuğlayı yerine düzgün koydu mu iki adım geri çekiliyor, eserini seyredip ıslık çalıyor. Kendi kendine eline sağlık, der gibi...İşin müteahhidi bir gün dayanamamış:"Cemil Usta sen duvarı ör, ıslığı ben çalarım!"
--------------------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------------------
biraz da gülelim :))))
444 müşteri hizmetleri
---------
Kadin : Merhaba ben kredi kartinizla kopek almistim...
Yetkili: Evet efendim?...
Kadin : Bu kopegin kulaklari duymuyor. Acaba sigorta kapsamina giriyor mu?
Yetkili: Ben bi ustume danisayim !!!?!!...
-----------------------------------------------------
İyi gunler, nasil yardimci olabilirim?
- Para cekemiyorum ben...
- Sifrenizi yanlis giriyormussunuz Ahmet bey!...
- Sifre mi? Benim sifrem hep aynidir, Istanbul'un kurtulusu...
- Lutfen, bana sifreyi soylemeyin efendim.
- Hah, tamam hatirladim, 1956!!!
- Efendim o Istanbul'un kurtulusu degil ama...
- Yaaaa!... Kacti Istanbul'un kurtulusu?
- Efendim ben malesef soyleyemem bunu size.
- Niye sen de mi bilmiyosun?...
- Biliyorum, ama guvenlik acisindan benim sifreyi bilmemem gerekiyor.
- Ben sana sifreyi sormuyorum ki!... Istanbul'un kurtulusunu soruyorum.
- Evet, ama... ???!!!
-----------------------------------------------------
- Su an bankanizin ATM'sinden maasimi cekemiyorum.
- Uzgunuz efendim gecici bir hatadan oturu su an tum sistemlerimiz off'tadir.
(Bir saat kadar sonra yine arar)
- Ben su an Of'dayim ve hala parami cekemiyorum...
-----------------------------------------------------
-Guvenliginiz icin bir kac soru sormam gerekiyor.
-Dogum yeriniz?
- Erzurum...
- Dogum tarihiniz?
- 23 Ocak 1957
- Annenizin evlenmeden onceki soyadi?
- Anami karistirma bu ise
-----------
Su an bankanizin ATM'sinden maasimi cekemiyorum.
- Uzgunuz efendim gecici bir hatadan oturu su an tum sistemlerimiz off'tadir.
(Bir saat kadar sonra yine arar)
- Ben su an Of'dayim ve hala parami cekemiyorum...
:))))
---------
Kadin : Merhaba ben kredi kartinizla kopek almistim...
Yetkili: Evet efendim?...
Kadin : Bu kopegin kulaklari duymuyor. Acaba sigorta kapsamina giriyor mu?
Yetkili: Ben bi ustume danisayim !!!?!!...
-----------------------------------------------------
İyi gunler, nasil yardimci olabilirim?
- Para cekemiyorum ben...
- Sifrenizi yanlis giriyormussunuz Ahmet bey!...
- Sifre mi? Benim sifrem hep aynidir, Istanbul'un kurtulusu...
- Lutfen, bana sifreyi soylemeyin efendim.
- Hah, tamam hatirladim, 1956!!!
- Efendim o Istanbul'un kurtulusu degil ama...
- Yaaaa!... Kacti Istanbul'un kurtulusu?
- Efendim ben malesef soyleyemem bunu size.
- Niye sen de mi bilmiyosun?...
- Biliyorum, ama guvenlik acisindan benim sifreyi bilmemem gerekiyor.
- Ben sana sifreyi sormuyorum ki!... Istanbul'un kurtulusunu soruyorum.
- Evet, ama... ???!!!
-----------------------------------------------------
- Su an bankanizin ATM'sinden maasimi cekemiyorum.
- Uzgunuz efendim gecici bir hatadan oturu su an tum sistemlerimiz off'tadir.
(Bir saat kadar sonra yine arar)
- Ben su an Of'dayim ve hala parami cekemiyorum...
-----------------------------------------------------
-Guvenliginiz icin bir kac soru sormam gerekiyor.
-Dogum yeriniz?
- Erzurum...
- Dogum tarihiniz?
- 23 Ocak 1957
- Annenizin evlenmeden onceki soyadi?
- Anami karistirma bu ise
-----------
Su an bankanizin ATM'sinden maasimi cekemiyorum.
- Uzgunuz efendim gecici bir hatadan oturu su an tum sistemlerimiz off'tadir.
(Bir saat kadar sonra yine arar)
- Ben su an Of'dayim ve hala parami cekemiyorum...
:))))
Eğer hasta olmak istemiyorsan....
Eğer hasta olmak istemiyorsan....
Reddecilik ve kendine saygı eksikliği kendimize kendimizi yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Eleştirileri kabullen, bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan...
Çözümler bul, olumsuz kişiler çözüm bulmazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz.. Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
Öyleyse hem olumlu düşün, olumlu ol ve sorunlar karşısında katılaşma : ÇÖZÜM BUL....
Reddecilik ve kendine saygı eksikliği kendimize kendimizi yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Eleştirileri kabullen, bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Eğer hasta olmak istemiyorsan...
Çözümler bul, olumsuz kişiler çözüm bulmazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz.. Olumsuz düşünce hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
Öyleyse hem olumlu düşün, olumlu ol ve sorunlar karşısında katılaşma : ÇÖZÜM BUL....
ahhh sevgi mutluluk ,, sana ulasmak o kadar basitmiş fakat bir o kadar da ,,nefsimize göre zor imiş nedersiniz ?
- Bir zorluğun üstesinden gelmenin sadece bir yolu vardır: onun üzerine gitmek.
- Başımıza gelenleri itirazsız kabul ediyorsak, onun için şükretmeliyiz.
- Sevgi, ne kadar çok kişiye bölersek bölelim, azalmayan tek şeydir.
- Mutluluk henüz sahip olmadığın diğer şeylerle artar, ama onlara ihtiyacı yoktur.
- Birine kızgınlıkla geçirdiğin her saat, bir daha ele geçiremeyeğin 60 mutlu dakikadır.
- Nerede, nasıl ve kime denk gelirse, nasıl yapabiliyorsan öyle yardım et.
- Başımıza gelenleri itirazsız kabul ediyorsak, onun için şükretmeliyiz.
- Sevgi, ne kadar çok kişiye bölersek bölelim, azalmayan tek şeydir.
- Mutluluk henüz sahip olmadığın diğer şeylerle artar, ama onlara ihtiyacı yoktur.
- Birine kızgınlıkla geçirdiğin her saat, bir daha ele geçiremeyeğin 60 mutlu dakikadır.
- Nerede, nasıl ve kime denk gelirse, nasıl yapabiliyorsan öyle yardım et.
bir kaç güzel söze ne dersiniz !!
- Allah, tercihi Kendisine bırakanlara en iyisini verir.
- Bütün insanlar aynı dilde gülümser.
- Herkesin sevilmeye ihtiyacı vardır. Bilhassa hak etmeyenlerin.
- Bir insanın serveti, ebediyete ne kadar harcadığıyla ölçülür.
- Gülümseme Allah'ın nurunun yansımasıdır.
- Herkesin bir güzelliği vardır. Ama herkes onu göremez.
- Bütün insanlar aynı dilde gülümser.
- Herkesin sevilmeye ihtiyacı vardır. Bilhassa hak etmeyenlerin.
- Bir insanın serveti, ebediyete ne kadar harcadığıyla ölçülür.
- Gülümseme Allah'ın nurunun yansımasıdır.
- Herkesin bir güzelliği vardır. Ama herkes onu göremez.
*İki şey insani "nitelikli insan" yapar:*
*İki şey insani "nitelikli insan" yapar:*
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
*İki şey "ekstra değer" katar:*
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
*İki şey geri bırakır: *
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
*İki şey kaşif yapar:*
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
*İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:*
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Cidden sevdiğin işi yapmak
*İki şey başarının sırrıdır:*
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
*İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:*
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
*İki şey milyonlarca insandan ayırır:*
1- Sorunun değil çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla
yaklaşabilmek.
*İki şey gelişmeyi engeller:*
1- Aşırılık (mübalağa, abartı,ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
*İki şey çözüm getirir:*
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha degil!)
2- Sükut (susmak)
*İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:*
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
*İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:*
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
*İki şey yanlış yapmanı engeller:*
1- Şahis ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
*İki şey kişiyi gözden düşürür:*
1- Demagoji (laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
1- İradeye hakim olmak
2- Uyumlu olmak
*İki şey "ekstra değer" katar:*
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
*İki şey geri bırakır: *
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
*İki şey kaşif yapar:*
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
*İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:*
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Cidden sevdiğin işi yapmak
*İki şey başarının sırrıdır:*
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
*İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:*
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
*İki şey milyonlarca insandan ayırır:*
1- Sorunun değil çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla
yaklaşabilmek.
*İki şey gelişmeyi engeller:*
1- Aşırılık (mübalağa, abartı,ifrat, tefrit)
2- Felakete odaklanmış olmak
*İki şey çözüm getirir:*
1- Tebessüm (gülümseme, sırıtma veya kahkaha degil!)
2- Sükut (susmak)
*İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:*
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
*İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:*
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
*İki şey yanlış yapmanı engeller:*
1- Şahis ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2- Hak yememek
*İki şey kişiyi gözden düşürür:*
1- Demagoji (laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
günaydın, ben insanmıyım ?
günaydın, bugün 29 mayıs 2010
evt dostlarım bugun 8.30 da işe geldim.ve bugune kadar bilmeden insan olmaya calısıyormusum, fakat bu gercekten zor bir sey imiş. ta ki su sözü duyana kadar. yalnız burada sunuda itiraf etmem gerekir ki; birden peygamberimizin bir sözü aklıma geldi : " sana taş atana ekmek at"
ve ben yıllardır bu felsefeyle yasıyormusum... ve de iyi yapıyormusum. evet bana bazen aptal ve keriz damgasını cok yapıstırdılar. ama olsun ben yinede mutluydum. hala aynı davranmaya calısıyordum. bilmeden insan olmaya cabalıyormusum.
bugün okudugum bir söz bunu kanıtlar nitelikte..
isterseniz sizi daha fazla meraklandırmadan bu güzel sözü paylasayım.
---------------------------------------
"Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz ?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
1-Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir,
İnsanlığa attığın ilk adım budur...
2-Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın.
3-Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun
-----
sevgi , güzellik ve insanlık onuruna yaraşır sekilde yasamak ve yaşamamız dilekleriyle...sevgi ve saygılarımla...
evt dostlarım bugun 8.30 da işe geldim.ve bugune kadar bilmeden insan olmaya calısıyormusum, fakat bu gercekten zor bir sey imiş. ta ki su sözü duyana kadar. yalnız burada sunuda itiraf etmem gerekir ki; birden peygamberimizin bir sözü aklıma geldi : " sana taş atana ekmek at"
ve ben yıllardır bu felsefeyle yasıyormusum... ve de iyi yapıyormusum. evet bana bazen aptal ve keriz damgasını cok yapıstırdılar. ama olsun ben yinede mutluydum. hala aynı davranmaya calısıyordum. bilmeden insan olmaya cabalıyormusum.
bugün okudugum bir söz bunu kanıtlar nitelikte..
isterseniz sizi daha fazla meraklandırmadan bu güzel sözü paylasayım.
---------------------------------------
"Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz ?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
1-Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir,
İnsanlığa attığın ilk adım budur...
2-Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın.
3-Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun
-----
sevgi , güzellik ve insanlık onuruna yaraşır sekilde yasamak ve yaşamamız dilekleriyle...sevgi ve saygılarımla...
27 Mayıs 2009 Çarşamba
Yalnızlık
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla….
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
“Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa, zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama; “Çaya kaç şeker alırsın?”
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…
(alıntı )Can Yücel
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla….
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
“Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa, zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama; “Çaya kaç şeker alırsın?”
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…
(alıntı )Can Yücel
Dışarıda kar...
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur....
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar...
İçeride huzur....
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...
Meğer ne çokmuşsun bende...
içimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızım.
Meğer ne çokmuşsun bende...Sen gittiğini sandın değil mi?Ben de öyle sanmıştım...Ama hayır...Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş.Ruhun bende kalmış, gözlerin bende...Hasretin bende kalmış, özlemin bende...Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde...
Gözlerinin karasında şimdi gecelerim...Susuşlarının sessizliğinde hayallerim...Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim...Yağmura inat akıyor gözyaşlarım...Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum.Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar.Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir.Dokunamam ki onlara.
Onlar, bana senden tek hatıra...
Yağmur yağıyor bugün yine.Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları...Sen de böyle bir günde gitmiştin...Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım.Sen anlamıyordun sevgili...Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun.Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk...Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.Peki ama neden bu kadar zordu "Hoşçakal" demek?
Zordu ; çünkü senden sonra "Hoşça" kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?..
Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi.Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye...
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi...Yüreğimi alıp gidiyorum ben de.Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime...
Nereye mi?
Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere...
Belki , belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı
Alıntı
Meğer ne çokmuşsun bende...Sen gittiğini sandın değil mi?Ben de öyle sanmıştım...Ama hayır...Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş.Ruhun bende kalmış, gözlerin bende...Hasretin bende kalmış, özlemin bende...Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde...
Gözlerinin karasında şimdi gecelerim...Susuşlarının sessizliğinde hayallerim...Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim...Yağmura inat akıyor gözyaşlarım...Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum.Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar.Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir.Dokunamam ki onlara.
Onlar, bana senden tek hatıra...
Yağmur yağıyor bugün yine.Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları...Sen de böyle bir günde gitmiştin...Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım.Sen anlamıyordun sevgili...Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun.Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk...Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.Peki ama neden bu kadar zordu "Hoşçakal" demek?
Zordu ; çünkü senden sonra "Hoşça" kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?..
Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi.Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye...
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi...Yüreğimi alıp gidiyorum ben de.Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime...
Nereye mi?
Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere...
Belki , belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı
Alıntı
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Karlı bir akşamdı ankara'da;
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
Son kez elele yürümüştük,
Bitmesin istediğimiz yola.
Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.
Yazarsın bana demiştin.
Bende yazarım sana sık sık.
Ağlıyordum....
Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.
Elimi daha sıkı tuttun,
Anlıyordun....
Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,
Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,
Kelebekleri kitap arasında kurutma,
Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,
Kitaplarım sana emanet,
İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...
Beni bekle...
Yol bitti, gidiyordun artık;
Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,
Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,
Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım,
Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,
En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.
Seni beklerken çok şey öğrendim,
Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...
Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim
Uçak, babama selam söyle!
Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...
Bir bilsen seni nasıl özledim...
Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,
Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,
Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;
Selamını aldım babacığım,
Kin büyütmedim kalbimde....
Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.
Uçak, babama selam söyle!
Uçak, babama selam söyle!
İclal Aydın
İyiki ağladın gönül çiçeğim..
İyiki ağladın gönül çiçeğim..
Yine buğulusun gönül çiçeğim, yine damlıyorsun, yine ağlıyorsun.
Yüreklerdeki fırtınalara, dondurucu soğuklara rağmen damlarsın yüreklere sımsıcak. Gül kokmayan bir yürek gördün mü, salıverirsin damlalarını hemencecik.
Hep ağlıyorsun Gönül çiçeğim,
Riyasız, hesapsız, gönülden damlıyorsun. Güle ait gönül damlalarında riya olmazmış zaten. Uzaklardaki gülün kokusunu aldın mı buğulanır çiçeklerin. Gülden haber etmeyiversin bir söz, gülü anımsatmayıversin bir koku hemencecik aşka gelir ıslatıverirsin dikenlerini. Döküverirsin içinde ne varsa aşka dair. Kokuverirsin gül yaprağı yaprağı. Sevdaysa sevda, hasretse hasret, hüzünse hüzün ne varsa buğulu bulutlarında, yağmur eder sunarsın bahara.
İyi ki ağlarsın gönül çiçeğim,
Çiçeklerin umut kokar. Kar yağmış, don vurmuş ne gam. Sen çiçeklerini açtın ya. Bembeyaz ışıttın ya gönül baharlarını. Karakışa meydan okudun ya narin yapraklarınla. Ondandır ki bahara yeltenir oldu tüm ağaçlar. Çiçekler umutlanır oldu tomurcuklar içinde. Karlar altında kalmış olan bahar, meydan okur oldu karakışın dondurucu beyazlığına. Baharı bile umutlandırdın ya gönül çiçeğim, gam sana yakışmaz gayrı. Mahzunluk sana yakışmaz, mahcupluk sana yakışmaz. Gam bizim işimiz, hüzün bizim işimiz gayrı.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Sen beyaz çiçeklerinle açmasaydın, sen beyazlığını damla damla düşmeseydin karakışın hüküm sürdüğü buzdan yüreklere, hangi ağaç meyveyi umut ederek çiçeklerini salardı karakışın bağrına? Hangi çiçek güneşli güzel günleri umut ederek tomurcuğunu terk ederdi? Hangi beyaz kelebek, soğuktan kenetlediği titrek kanatlarını semaya açarak kanatlanırdı.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Çiçeklerini açarken, özünden döktüğün damlaların sahte olduğundan dem vuranlar olduysa da, zamansız ve hesapsın buğulandığını düşünenler olduysa da... Öze hüzün gerek değil. Sen damlamasaydın karlara, karların eriyişinden kim söz edebilirdi? Kardelenler nazlı çiçeklerini açar mıydı beyaz karlara inat? Kim beyazlığın sadece karda değil, çiçeklerde de olabileceğini düşünebilirdi.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
İyi ki döktün beyaz yapraklarını. Sen de açmasaydın gönül çiçeğim, kara bulutların arkasındaki mavi gökyüzüne olan özlemler yeşermezdi dallarda. Belki hüzün savrulurdu sadece ağaçların kuru dallarında tipiyle karışık. Belki yağmur nedir bilinmezdi. Oysa sen hep gülü savurdun gökyüzüne, hep gülü koklattın rüzgarlara. Kelimelerin özüne hep gülü fısıldadın. Şimdi karakışın bağrında fırtına, boran da olsa hep senin dallarında açtığın beyazlığı savurur etrafa. Sen bilirsin ki bir çiçek ölmeden, meyve dirilmez.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Taze genç kızlar, senin sunduğun beyazlıktan esinlenerek, beyaz gelinlikler düşler oldu. Genç delikanlılar beyaz gelinlikli taze çiçekler düşler oldu. Adın baharla birlikte anılır oldu gönül çiçeğim. Rüzgarlarla karlara savrulan her yaprağın, karlara baharı hatırlattı. Çiçeklerin sıcak gözyaşlarıydı zira. Gözyaşları yağmuru, yağmur baharı hatırlattı sonra.
İyi ki ağlamışsın gönül çiçeğim,
Şimdi bildim, sürgünlüklerin, hasretliklerin, hüzünlerin neden senin dostun olduğunu. Sen gülü damladın karakışın rüzgarlarına. Gülü saçlarına takıp giden rüzgarlar, gözyaşlarını da taşıdı yedi iklime. Gül senin damlalarının özüydü çünkü. Gül sevginin özüydü. Hasretlikler, hüzünler, ayrılıklar gülün kokusudur çünkü. Sen gül kokuyorsun çünkü.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Şimdi senin çiçeklerinle sevgiliyle serenat eden, sevdalıların vardır.
Sonra, takıp rüzgarların terkisine beyaz çiçeklerini, savrulan ve hırpalanan ve dondurucu karlar üzerinde düşüp kalan narin ve fedakar çiçeklerin vardır. Hasretleri, beyaz gözyaşarında donup kalanların vardır. Gül diye karları avuçlayanların vardır. Biz savrulduk rüzgarlarda, biz donduk senin damlalarınla karlarda. Dedin ya; Çiçekler ölmezse meyveler olmaz. Tomurcuklar da yok olmazsa güller açılmaz. Kar taneleri arasından gül fideleri yeşerdi şimdi.
Ölürsem başucuma bir gül dikilsin,
Ölürsem başucuma bir gülle gelinsin,
Gönül çiçeğim,
Bak yine ağlıyorsun!...
alıntı
Yine buğulusun gönül çiçeğim, yine damlıyorsun, yine ağlıyorsun.
Yüreklerdeki fırtınalara, dondurucu soğuklara rağmen damlarsın yüreklere sımsıcak. Gül kokmayan bir yürek gördün mü, salıverirsin damlalarını hemencecik.
Hep ağlıyorsun Gönül çiçeğim,
Riyasız, hesapsız, gönülden damlıyorsun. Güle ait gönül damlalarında riya olmazmış zaten. Uzaklardaki gülün kokusunu aldın mı buğulanır çiçeklerin. Gülden haber etmeyiversin bir söz, gülü anımsatmayıversin bir koku hemencecik aşka gelir ıslatıverirsin dikenlerini. Döküverirsin içinde ne varsa aşka dair. Kokuverirsin gül yaprağı yaprağı. Sevdaysa sevda, hasretse hasret, hüzünse hüzün ne varsa buğulu bulutlarında, yağmur eder sunarsın bahara.
İyi ki ağlarsın gönül çiçeğim,
Çiçeklerin umut kokar. Kar yağmış, don vurmuş ne gam. Sen çiçeklerini açtın ya. Bembeyaz ışıttın ya gönül baharlarını. Karakışa meydan okudun ya narin yapraklarınla. Ondandır ki bahara yeltenir oldu tüm ağaçlar. Çiçekler umutlanır oldu tomurcuklar içinde. Karlar altında kalmış olan bahar, meydan okur oldu karakışın dondurucu beyazlığına. Baharı bile umutlandırdın ya gönül çiçeğim, gam sana yakışmaz gayrı. Mahzunluk sana yakışmaz, mahcupluk sana yakışmaz. Gam bizim işimiz, hüzün bizim işimiz gayrı.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Sen beyaz çiçeklerinle açmasaydın, sen beyazlığını damla damla düşmeseydin karakışın hüküm sürdüğü buzdan yüreklere, hangi ağaç meyveyi umut ederek çiçeklerini salardı karakışın bağrına? Hangi çiçek güneşli güzel günleri umut ederek tomurcuğunu terk ederdi? Hangi beyaz kelebek, soğuktan kenetlediği titrek kanatlarını semaya açarak kanatlanırdı.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Çiçeklerini açarken, özünden döktüğün damlaların sahte olduğundan dem vuranlar olduysa da, zamansız ve hesapsın buğulandığını düşünenler olduysa da... Öze hüzün gerek değil. Sen damlamasaydın karlara, karların eriyişinden kim söz edebilirdi? Kardelenler nazlı çiçeklerini açar mıydı beyaz karlara inat? Kim beyazlığın sadece karda değil, çiçeklerde de olabileceğini düşünebilirdi.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
İyi ki döktün beyaz yapraklarını. Sen de açmasaydın gönül çiçeğim, kara bulutların arkasındaki mavi gökyüzüne olan özlemler yeşermezdi dallarda. Belki hüzün savrulurdu sadece ağaçların kuru dallarında tipiyle karışık. Belki yağmur nedir bilinmezdi. Oysa sen hep gülü savurdun gökyüzüne, hep gülü koklattın rüzgarlara. Kelimelerin özüne hep gülü fısıldadın. Şimdi karakışın bağrında fırtına, boran da olsa hep senin dallarında açtığın beyazlığı savurur etrafa. Sen bilirsin ki bir çiçek ölmeden, meyve dirilmez.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Taze genç kızlar, senin sunduğun beyazlıktan esinlenerek, beyaz gelinlikler düşler oldu. Genç delikanlılar beyaz gelinlikli taze çiçekler düşler oldu. Adın baharla birlikte anılır oldu gönül çiçeğim. Rüzgarlarla karlara savrulan her yaprağın, karlara baharı hatırlattı. Çiçeklerin sıcak gözyaşlarıydı zira. Gözyaşları yağmuru, yağmur baharı hatırlattı sonra.
İyi ki ağlamışsın gönül çiçeğim,
Şimdi bildim, sürgünlüklerin, hasretliklerin, hüzünlerin neden senin dostun olduğunu. Sen gülü damladın karakışın rüzgarlarına. Gülü saçlarına takıp giden rüzgarlar, gözyaşlarını da taşıdı yedi iklime. Gül senin damlalarının özüydü çünkü. Gül sevginin özüydü. Hasretlikler, hüzünler, ayrılıklar gülün kokusudur çünkü. Sen gül kokuyorsun çünkü.
İyi ki ağladın gönül çiçeğim,
Şimdi senin çiçeklerinle sevgiliyle serenat eden, sevdalıların vardır.
Sonra, takıp rüzgarların terkisine beyaz çiçeklerini, savrulan ve hırpalanan ve dondurucu karlar üzerinde düşüp kalan narin ve fedakar çiçeklerin vardır. Hasretleri, beyaz gözyaşarında donup kalanların vardır. Gül diye karları avuçlayanların vardır. Biz savrulduk rüzgarlarda, biz donduk senin damlalarınla karlarda. Dedin ya; Çiçekler ölmezse meyveler olmaz. Tomurcuklar da yok olmazsa güller açılmaz. Kar taneleri arasından gül fideleri yeşerdi şimdi.
Ölürsem başucuma bir gül dikilsin,
Ölürsem başucuma bir gülle gelinsin,
Gönül çiçeğim,
Bak yine ağlıyorsun!...
alıntı
Ama sen sustun...
Hayallerini anlatacaktın bana.Bense anlattığın her hayalin
başrolünde olacaktım.
Yağmur yağacaktı,senin şemsiyeni saklayacaktım,koşacaktın peşimden.
Yakalayınca beni sırılsıklam sarılacaktın "Gidelim Buralardan" diyecektin,
git git bitmeyecekti çıktığımız yollar.
Ama Sen Sustun...
Kelimeler tutuldu sende.Ben de gözlerinle konuştum.Daldım sonsuz derinliğe.
O derinliklerde her ne varsa çıkardım gün ışığına.
Utandın,kaçtın,saklandın.
Tutuldu kelimeler belki sende ama,gözlerin konuştu benimle.
Sen sustun,gözlerin açtı ruhunu bana.
Konuşsaydın,birde konuşsaydın...
Amacsızca çıktığı seferlerden yorulmuş köhne bir tekne olurdum
kıyılarında ben...
Ama Sen Sustun.....
başrolünde olacaktım.
Yağmur yağacaktı,senin şemsiyeni saklayacaktım,koşacaktın peşimden.
Yakalayınca beni sırılsıklam sarılacaktın "Gidelim Buralardan" diyecektin,
git git bitmeyecekti çıktığımız yollar.
Ama Sen Sustun...
Kelimeler tutuldu sende.Ben de gözlerinle konuştum.Daldım sonsuz derinliğe.
O derinliklerde her ne varsa çıkardım gün ışığına.
Utandın,kaçtın,saklandın.
Tutuldu kelimeler belki sende ama,gözlerin konuştu benimle.
Sen sustun,gözlerin açtı ruhunu bana.
Konuşsaydın,birde konuşsaydın...
Amacsızca çıktığı seferlerden yorulmuş köhne bir tekne olurdum
kıyılarında ben...
Ama Sen Sustun.....
Nihânsın dideden ey mest-i nâzım
Nihânsın dideden ey mest-i nâzım
Bana sensiz cihanda can ne lâzım
Levni bir minyatürün kıvrımında; aharlı sayfaların en parlak satırında hatırlayabiliyorsam hala seni; temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız cânâ.
Ebruli bir kağıdın nebâtî boyalarına karışıp sen ve ben, bakıldıkça yepyeni hallerimizin keşfi adet oluverdi çoktan.
Ulu bir mabedin revnakları altında sevdanın esame defterine kaydedildiğinde ismimiz, şehrin donakalan manzarasını onca tabloda aradımsa nafile. Hangi fırça resmedebilmişti ki aşkı. Söylenen sözlerin hepsi bir araya gelse anlatamazdı da, susulduğu vakit en yakın tarifi yapılabiliyordu madem aşkın, bana de ki öyleyse cânâ: O vakitlerin izharı içindi sükutum. Şimdi ben, sükutun bittiği yerdeyim. Aşkın Fuzuli’ce bir failiyim aruz vezninde:
“Bende Mecnun’dan füzun âşıklık isti’dadı var”, cânâ.
Nedim’in gözüne görünen hayal sevgiliyi vasfettiği Lale devirlerinden kalma muhayyilemle, geçerek binbir türlü gaileleri canhıraş, ateşten okyanusları kumdan kayıklarla aşarak, tutunarak gamzenin insafına ümitvar, gelmiştim sana.
Kadeh endamlı, rengarenk lale tarhlarından özge; bülbüle ah ü figan ettiren gülden aldığım icazetle; bahara hoşâmediler eden teşrifatçı çiğdemlere nisbet, kıpkırmızı bir karanfilin kokusunda buldum seni cânâ. İpek bohçalara sardığım tahayyülümün en ince nakışında ismin üç kelime: Karanfil Kokulu Adam.
Hangi gazelin şahbeytiydin ki, divanların en âlâsını eksik bıraktı bu üç kelime.
Mazi-hal-istikbal örgüsünde hayatımın yekunu.
İlk söylediğim sözdü ismin. Kalemimden kağıda düşen ilk harflerimdin. İlk ağlayışımdı sana kavuşma telaşım. İlk gülüşüm visal arzusundan başka neydi ki.
Bir Hezarfen coşkusuyla süzülen gönlümün, kıyılarına usulca inivermesinden bugüne kaç asır geçti söyle cânâ. Aşkın takvimi yoksa, ben seni ruhlar aleminden beri seviyorum. Sonra üstüne koy dünya senelerimi. Şimdi söyle cânâ: Hayatımın neresindesin ve ben seni kaç asırdır seviyorum?
Kündekâri bir dolabın geometrik desenleri arasındaki en ince matematik hesapları sonunda, bize dair tarihler çıkıyorsa; Hayâlî veya Şeyh Galib’in mısralarının ebced hesapları da yine bize delalet ediyorsa her defasında, temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız hala cânâ.
Sultaniyegah bir bestenin kanun taksimine karışıp, aheng bulalı sen ve ben; helva sohbetlerinde faslımızın geçilmesi adet oluverdi çoktan.
Yedi tepeli bir şehrin ahşap cumbalarında, cevabı beklenen mektupların yanık uçları ne kadar anlatıyorsa hasreti cânâ, iftirakinin fikri dahi öyle ateşli bir ihtimaldi. Tulumbacıları teyakkuza geçiren yangın kulesinin taş duvarları nasıl da anlar bu tedirginliği bilsen.
Uzun uzun yazsam, anlatacaklarımdan taşanları devşirebiliyorum sadece satırlara. Bu yüzden bakışlarının elasını, upuzun şerhlere bırakıyorum. İs mürekkeplerine batırdığım kalemimin kamış efganı, tebessümünü nasıl anlatabilir ki gözlerinin? Ya da kirpiklerinin kıvrımını hangi celi sülüse teşbih edebilir hattatlar. Meşk edebilseydi Şevki Efendi veya Karahisari bakışlarını, bunca eşsiz olmazdın elbet cânâ.
Hakikatten hayale ram olan suretin, Kays’ın mecnunluğunu fısıldamasa da sayfalara, gözlerinden derdiğim ışıltıları parlatmak için kaç akiğe mührelik vazifesi verdimse beyhudelik. Bakışlarından âlâ ziya bulamayacağımı tekrar tekrar söylemekte sanki nakkaşlar.
Beykoz camlarının çıt kırıldım zarafetinde, çeşm-i bülbüllerin mavili beyazlı kıvrımlarında bizden ilham alıyorsa cam ustaları; temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız hala cânâ.
Kalemişi kubbelerin rumili hatâyili motiflerine karışıp, muhayyir gözlerde takdir kazanalı sen ve ben, kargir binaların fevkinde seyrimiz adet oluverdi çoktan.
İstanbul’un iki yaka manzarasından geçen umutlarımız, portakal bahçelerinin ikindi rehavetinde gölgelenirken, istikbale adadığımız cümlelerimiz vardı mütevazı hayallerimize ilişen. Bir de hayata denk düşürebilseydik ıskalamadan. Kaç menzil atışı gerekirdi ki tirendaz ruhumuza. Oysa pervanenin muma sevdasına dönüşen aşk, semazen bir devr-i daimle düşünce kalbime, yandım ben cânâ. Zümrütanka konsa omuzlarıma rengarenk güzellikte, talihim olur musun.
Şimdi “bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin” cânâ, ne bülbül kaldı ne gülistan. Nisyanıma da yenik düşmüş olsa idim, bunca hicranı yük etmezdim elbet sayfalara. Ki mücellet yazmalar arasına kapanan karanfil kokulu hatıralar, her defasında eskiyerek, zamanın inadına inadına yenilemekte kendini. Çiçeğin kuruduğuna ve eskidiğine aldanma. Eskimek eksilmek değildir cânâ. Artmak değilse bendeki, yeni bir cilt daha eklenen bu raflardaki varlığın sebebi nedir? Bana bunu açıkla, kırayım kalemimi son sözümle..
Ki son sözümdür:
Aşk mahkumu bedenimi as kirpiklerine cânâ ve en mütebessim ânında, göm beni, gamzelerinin çukuruna..
Bana sensiz cihanda can ne lâzım
Levni bir minyatürün kıvrımında; aharlı sayfaların en parlak satırında hatırlayabiliyorsam hala seni; temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız cânâ.
Ebruli bir kağıdın nebâtî boyalarına karışıp sen ve ben, bakıldıkça yepyeni hallerimizin keşfi adet oluverdi çoktan.
Ulu bir mabedin revnakları altında sevdanın esame defterine kaydedildiğinde ismimiz, şehrin donakalan manzarasını onca tabloda aradımsa nafile. Hangi fırça resmedebilmişti ki aşkı. Söylenen sözlerin hepsi bir araya gelse anlatamazdı da, susulduğu vakit en yakın tarifi yapılabiliyordu madem aşkın, bana de ki öyleyse cânâ: O vakitlerin izharı içindi sükutum. Şimdi ben, sükutun bittiği yerdeyim. Aşkın Fuzuli’ce bir failiyim aruz vezninde:
“Bende Mecnun’dan füzun âşıklık isti’dadı var”, cânâ.
Nedim’in gözüne görünen hayal sevgiliyi vasfettiği Lale devirlerinden kalma muhayyilemle, geçerek binbir türlü gaileleri canhıraş, ateşten okyanusları kumdan kayıklarla aşarak, tutunarak gamzenin insafına ümitvar, gelmiştim sana.
Kadeh endamlı, rengarenk lale tarhlarından özge; bülbüle ah ü figan ettiren gülden aldığım icazetle; bahara hoşâmediler eden teşrifatçı çiğdemlere nisbet, kıpkırmızı bir karanfilin kokusunda buldum seni cânâ. İpek bohçalara sardığım tahayyülümün en ince nakışında ismin üç kelime: Karanfil Kokulu Adam.
Hangi gazelin şahbeytiydin ki, divanların en âlâsını eksik bıraktı bu üç kelime.
Mazi-hal-istikbal örgüsünde hayatımın yekunu.
İlk söylediğim sözdü ismin. Kalemimden kağıda düşen ilk harflerimdin. İlk ağlayışımdı sana kavuşma telaşım. İlk gülüşüm visal arzusundan başka neydi ki.
Bir Hezarfen coşkusuyla süzülen gönlümün, kıyılarına usulca inivermesinden bugüne kaç asır geçti söyle cânâ. Aşkın takvimi yoksa, ben seni ruhlar aleminden beri seviyorum. Sonra üstüne koy dünya senelerimi. Şimdi söyle cânâ: Hayatımın neresindesin ve ben seni kaç asırdır seviyorum?
Kündekâri bir dolabın geometrik desenleri arasındaki en ince matematik hesapları sonunda, bize dair tarihler çıkıyorsa; Hayâlî veya Şeyh Galib’in mısralarının ebced hesapları da yine bize delalet ediyorsa her defasında, temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız hala cânâ.
Sultaniyegah bir bestenin kanun taksimine karışıp, aheng bulalı sen ve ben; helva sohbetlerinde faslımızın geçilmesi adet oluverdi çoktan.
Yedi tepeli bir şehrin ahşap cumbalarında, cevabı beklenen mektupların yanık uçları ne kadar anlatıyorsa hasreti cânâ, iftirakinin fikri dahi öyle ateşli bir ihtimaldi. Tulumbacıları teyakkuza geçiren yangın kulesinin taş duvarları nasıl da anlar bu tedirginliği bilsen.
Uzun uzun yazsam, anlatacaklarımdan taşanları devşirebiliyorum sadece satırlara. Bu yüzden bakışlarının elasını, upuzun şerhlere bırakıyorum. İs mürekkeplerine batırdığım kalemimin kamış efganı, tebessümünü nasıl anlatabilir ki gözlerinin? Ya da kirpiklerinin kıvrımını hangi celi sülüse teşbih edebilir hattatlar. Meşk edebilseydi Şevki Efendi veya Karahisari bakışlarını, bunca eşsiz olmazdın elbet cânâ.
Hakikatten hayale ram olan suretin, Kays’ın mecnunluğunu fısıldamasa da sayfalara, gözlerinden derdiğim ışıltıları parlatmak için kaç akiğe mührelik vazifesi verdimse beyhudelik. Bakışlarından âlâ ziya bulamayacağımı tekrar tekrar söylemekte sanki nakkaşlar.
Beykoz camlarının çıt kırıldım zarafetinde, çeşm-i bülbüllerin mavili beyazlı kıvrımlarında bizden ilham alıyorsa cam ustaları; temmeti atılmamış bir efsanenin, ismi konulmamış iki kahramanıyız hala cânâ.
Kalemişi kubbelerin rumili hatâyili motiflerine karışıp, muhayyir gözlerde takdir kazanalı sen ve ben, kargir binaların fevkinde seyrimiz adet oluverdi çoktan.
İstanbul’un iki yaka manzarasından geçen umutlarımız, portakal bahçelerinin ikindi rehavetinde gölgelenirken, istikbale adadığımız cümlelerimiz vardı mütevazı hayallerimize ilişen. Bir de hayata denk düşürebilseydik ıskalamadan. Kaç menzil atışı gerekirdi ki tirendaz ruhumuza. Oysa pervanenin muma sevdasına dönüşen aşk, semazen bir devr-i daimle düşünce kalbime, yandım ben cânâ. Zümrütanka konsa omuzlarıma rengarenk güzellikte, talihim olur musun.
Şimdi “bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin” cânâ, ne bülbül kaldı ne gülistan. Nisyanıma da yenik düşmüş olsa idim, bunca hicranı yük etmezdim elbet sayfalara. Ki mücellet yazmalar arasına kapanan karanfil kokulu hatıralar, her defasında eskiyerek, zamanın inadına inadına yenilemekte kendini. Çiçeğin kuruduğuna ve eskidiğine aldanma. Eskimek eksilmek değildir cânâ. Artmak değilse bendeki, yeni bir cilt daha eklenen bu raflardaki varlığın sebebi nedir? Bana bunu açıkla, kırayım kalemimi son sözümle..
Ki son sözümdür:
Aşk mahkumu bedenimi as kirpiklerine cânâ ve en mütebessim ânında, göm beni, gamzelerinin çukuruna..
Söylenecek hiçbir şeyin yoksa, susmaya ne dersin?
Söylenecek hiçbir şeyin yoksa, susmaya ne dersin?
Söyleyecek sözü olanları dinlemeye, anlamaya ne dersin?
Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...
Kâinatı okumaya...
Suratını okşayan rüzgârı, saçlarını ıslatan yağmur damlasını, ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...
Güneşin batışını, hayata dair anlatacakları olan bir filmi, yıldızları, uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...
Hastanedeki hastaları, cezaevlerindeki mahkûmları, kabristandaki mezar taşlarını görmeye...
Yollardaki bir taşı, bir düşeni, bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?
Biraz düşünmeye, geçmişe, geleceğe gitmeye...
Sorular sormaya, hayata, kendine, dünyaya dair...
Kafa yormaya, hep ertelediğin konularda...
Bir cevap bulmaya, bir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...
Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, söyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?
Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya; kiminin altını kırmızı, kiminin mavi, kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye, kimine bir harf, bir kelime, bir ünlem eklemeye ne dersin?
Yeni bir şey söylemeyeceksen, daha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle, bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?
Kendini biraz hesaba çekmeye, cevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye, hatalarını kabul etmeye...
Biraz bozmaya ezberlerini...
Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...
Teslim bayrağını çekmeye...
Yeni şeyler öğrenmeye...
Yeni şeyler söylemek için susmaya...
Ama susarken de içine hiçbir ima katmadan, sadece susmaya...
Bir şey biliyormuş gibi değil.
Kâle almıyormuş gibi değil.
Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil.
Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...
Daha yolun başındaymış, daha öğrenecek çok şeyi varmış, söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...
Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.
"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.
Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.
Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...
Susmaya ne dersin?
Söyleyecek sözü olanları dinlemeye, anlamaya ne dersin?
Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...
Kâinatı okumaya...
Suratını okşayan rüzgârı, saçlarını ıslatan yağmur damlasını, ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...
Güneşin batışını, hayata dair anlatacakları olan bir filmi, yıldızları, uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...
Hastanedeki hastaları, cezaevlerindeki mahkûmları, kabristandaki mezar taşlarını görmeye...
Yollardaki bir taşı, bir düşeni, bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?
Biraz düşünmeye, geçmişe, geleceğe gitmeye...
Sorular sormaya, hayata, kendine, dünyaya dair...
Kafa yormaya, hep ertelediğin konularda...
Bir cevap bulmaya, bir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...
Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, söyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?
Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya; kiminin altını kırmızı, kiminin mavi, kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye, kimine bir harf, bir kelime, bir ünlem eklemeye ne dersin?
Yeni bir şey söylemeyeceksen, daha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle, bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?
Kendini biraz hesaba çekmeye, cevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye, hatalarını kabul etmeye...
Biraz bozmaya ezberlerini...
Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...
Teslim bayrağını çekmeye...
Yeni şeyler öğrenmeye...
Yeni şeyler söylemek için susmaya...
Ama susarken de içine hiçbir ima katmadan, sadece susmaya...
Bir şey biliyormuş gibi değil.
Kâle almıyormuş gibi değil.
Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil.
Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...
Daha yolun başındaymış, daha öğrenecek çok şeyi varmış, söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...
Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.
"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.
Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.
Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...
Susmaya ne dersin?
NEDİR YAHU BU AŞK ?
NEDİR YAHU BU AŞK ?
Aşk neymiş öğrenelim bakalım...
Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
bu aşk değil HOŞLANMAK'tır
-
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız..
Bu aşk değil ARZULAMAK'tır
-
Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu aşk değil YALNIZLIK'tır
-
Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu aşk değil SADAKAT tir
-
Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK'tir
-
Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu aşk değil ACIMAK'tır
-
Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..
Bu aşk değil ARKADAŞLIK'tır
-
Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız..
Bu aşk değil KOCA BİR YALAN'dır
-
Onun iyiliği için kendinizden çok Şey feda edebiliyorsanız...
Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK'tir
-
O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK'tır
-
Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
-
O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
-
Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
Aşk neymiş öğrenelim bakalım...
Sesini duyduğunuz anda avuçlarınız terlemeye kalbiniz deli gibi çarpmaya başlıyorsa...
bu aşk değil HOŞLANMAK'tır
-
Ellerinizi ondan çekemiyor sürekli dokunmak sarılmak istiyorsanız..
Bu aşk değil ARZULAMAK'tır
-
Yanınızda bir tek o olduğu için onu istiyorsanız....
Bu aşk değil YALNIZLIK'tır
-
Herkes onunla olmanızı beklediği için onunlaysanız...
Bu aşk değil SADAKAT tir
-
Size sıcak, yakın davrandığı için onunlaysanız...
Bu aşk değil KENDİNE GÜVENSİZLİK'tir
-
Üzülmesini istemediğiniz için onunlaysanız...
Bu aşk değil ACIMAK'tır
-
Ona değer verdiğiniz için hatalarını hoş görüyorsanız..
Bu aşk değil ARKADAŞLIK'tır
-
Bütün gün ondan başka hiçbir şey düşünmediğinizi söylüyorsanız..
Bu aşk değil KOCA BİR YALAN'dır
-
Onun iyiliği için kendinizden çok Şey feda edebiliyorsanız...
Bu aşk değil YARDIMSEVERLİK'tir
-
O üzgünken sizin de kalbiniz acıyorsa...
İşte bu AŞK'tır
-
Tarif edemediğiniz bir çekim yüzünden ondan bir türlü kopamadığınızı düşünüyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
-
O herkese güçlü görünmesine rağmen içindeki zayıflığı hissedebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
-
Başkalarını da çekici bulmanıza rağmen hiç pişmanlık duymadan onunla kalmaya devam edebiliyorsanız..
İşte bu AŞK'tır
Göz, Kalbin Elçisidir
Göz, Kalbin Elçisidir
Goz, kalbin elcisidir. Onu vazifelendirir, arastirmaya gonderir.
Guzel ve manzarali bir sey bulmussa, memnuniyet duyar.
Fakat goz, cogu defa kalbin basini belaya sokar.
Zira oyle guzellikleri, haber verir ki; ne hepsini elde etmeye, ne de ayriliklarina tahammule kalbin gucu yeter.
Bakislarini Allah'in rizasi haricinde saliverenlerin hasretleri, devamli olur.
Cunki bakmak, sevgiyi netice verir.
Ve kalb, bir alakaya sahip olur.
Sonra bu alaka kuvvetlenir; vurgunluk derecesine varir ve kalbi kaplar.
Goz bakmaya devam ettikce vurgunluk hali kalbden ayrilmayacak bir sevgi halini alir.
Sonra bu asiri sevgi aska doner ve cilginlik halini alir.
Artik kalb, kole olmustur ve layik olmayana kulluk yapmaya baslar.
Butun bunlar, bakmanin cinayetleridir.
Bir emir iken, simdi bir esirdir o.
Kalb, dustugu haller icin, gozden dert yanar.
Goz ise "Ben senin memurundum", der. "
Bana vazife veren sen degil miydin?"
Butun bunlar, Allah'in sevgi ve bagliligindan bos kalan kalblerin belasidir.
Kalb Allah'i sevmek icin yaratilmistir.
Bu yuzden sevgilisi "O" degilse, kullugu baskasinadir.
(alıntı)Ibn-i Cevzi
Goz, kalbin elcisidir. Onu vazifelendirir, arastirmaya gonderir.
Guzel ve manzarali bir sey bulmussa, memnuniyet duyar.
Fakat goz, cogu defa kalbin basini belaya sokar.
Zira oyle guzellikleri, haber verir ki; ne hepsini elde etmeye, ne de ayriliklarina tahammule kalbin gucu yeter.
Bakislarini Allah'in rizasi haricinde saliverenlerin hasretleri, devamli olur.
Cunki bakmak, sevgiyi netice verir.
Ve kalb, bir alakaya sahip olur.
Sonra bu alaka kuvvetlenir; vurgunluk derecesine varir ve kalbi kaplar.
Goz bakmaya devam ettikce vurgunluk hali kalbden ayrilmayacak bir sevgi halini alir.
Sonra bu asiri sevgi aska doner ve cilginlik halini alir.
Artik kalb, kole olmustur ve layik olmayana kulluk yapmaya baslar.
Butun bunlar, bakmanin cinayetleridir.
Bir emir iken, simdi bir esirdir o.
Kalb, dustugu haller icin, gozden dert yanar.
Goz ise "Ben senin memurundum", der. "
Bana vazife veren sen degil miydin?"
Butun bunlar, Allah'in sevgi ve bagliligindan bos kalan kalblerin belasidir.
Kalb Allah'i sevmek icin yaratilmistir.
Bu yuzden sevgilisi "O" degilse, kullugu baskasinadir.
(alıntı)Ibn-i Cevzi
26 Mayıs 2009 Salı
Bu sükûn ölmek için mi sessizce?
Bu sükûn ölmek için mi sessizce?
Ne güzel bu yağış göklerden gece
Rabbim ne güzel gecelerin!"
Gece gizemdir bende örtüye bürünmüş bir güzel. Sırlarla dolu. Kat kat perdeler dağlar vadiler esrar ardına gizlenmiş bir hakikat deryasının önüne çekilmiş bir sütre imajı uyandırır. Yıldızlar ve ay bu esrara insanı ulaştırma yolunda önemli alâmetler gibiymiş hissi verir. Geceleyin dünyanın insana daha çekici gelmesinin ardında bir hikmet olmalı. Aynı mekâna bu cazibeyi yükleyen dünya ile insan ruhu arasına bir çekicilik ekleyen gece yürüdükçe açılan bir yol olur. İnsan farkına varırsa gecenin esrarı içindeki bu yürüyüş aslında insanın içine ruhuna doğru bir yürüyüştür. İnsan da en fazlasıyla gece kadar esrarlı ve meçhul bir yaratıktır. Bu benzerliği insana özellikle de ruhunun farkına varabilmiş insana geceyi çekici kılmaktadır. Gece olunca insan ruhu ile arasındaki dünyevî engellerden mümkün olduğu kadar sıyrılmakta ve yüreğinin sesini dinleyebilmektedir. Gece ki her yönüyle insandaki duyarlılığın arttığı bir zamandır. Gece bir konser yazda ağustos böceğinden. Gece çobanların uyanık olduğu zamanlarda yüreğini kavalında dile getirerek müziğin ince ve derin ezgisi gecenin sessizliğinde tabiata şerha şerha yayılırken uyanık olursanız tabiatın içindeki bu eşsiz konseri dinlemenin bir bahtiyarlık olduğunu müşahede edeceksiniz. Bir defa böyle bir konsere geceye; koyunların çan sesiyle beraber yayılan bir yaz gecesinde çobanın kavalından dağılan müziğe kaptırdım kendimi. Hâlâ bu konser canlanır durur hafızamda. Mekânın otantikliği ve gecenin içinde hiçbir sesin kaybolmamasıydı elbette beni bu kadar etkileyen. Çobana oldukça uzaktım. Gündüz olsaydı zaten o ses bana kadar ulaşmazdı.
Gecenin bereketini en çok da kış aylarında görüyorum. Kışın uzun uzun geceleri her şeyi yapmaya imkân veriyor. Erkenden akşam olması ve sıcacık evinizde sobanın başında; bir taraftan kestanelerin patlamasını duyarken diğer taraftan camlarda hissedilen yağmur ve yaz günlerinin gecelerinin aceleciliğine inat ağır ağır ilerleyen zamanla ve kendinizle başbaşa kalmaya bolca vakit. Kışın bitişi bende hüzne yaklaşmadır. Kışın o uzun zaman dilimlerinde ne yapabildimse ne okuyabildimse ne kadar hayal kurabildimse odur. Yaz gelir bir telâş bir telâş akşam ve ardından hemen gece yarısı. Bir de insanı bezdiren sıcaklar eklenince güzün ardından gelecek kış günlerini özler dururum. Mevsimlerin içinde belki umumî kanaatle en sevimsizi kıştır ama ben nedense kışı ve sonbaharı severim. Solgun rengi olan bir parkta düşen her yaprakla hüzünlenmek ve ardından dalları bembeyaz yerlere uzanan ağaçlar arasında tabiatın sessizliğini dinlemek. Dünyanın şarkısıdır aslında o demlerde dinlenen. Kışın tabiatı dinleriz gecede kendimizi. Uzun uzun hayaller kurarız. Tabiat şartları yaşama alanımızı daralttıkça hayal ufkumuz genişler. Dışta daralmaya inat içte gelişme...
Gece yürüdüğümüz anda adımlarımızın en küçük sesini dahi duyabilme imkânını hazırlar bize. Gecenin bir bereketi olsa gerektir gecenin sayısız bereketlerinden birisi olarak. Uyanık gönüllerin yakalayabildiği bir bereket.
Gece bizi esrarengiz bir sevgili olarak kendisine çağırır.
Gece semadaki renk cümbüşüyle insana Yaratıcı'sını hatırlatır.
Gece rahatlığın güzelleşmesi ve aydınlıkların hazırlayıcısı.
Gece rahmet meleklerinin yeryüzüne inme vakti. Uyanık gönüllerin Rabbine yakarışı.
Gece ölüm.
Gece kararmış ruhlara kasvet aydınlık ruhlara gönüller arasında açılan kapı.
Gece bereket.
Gece okumasını bilene uzun bir şiirdir ki nice şiirler ilham etmiştir şairlere. Gecenin en güzel yanı sabahın rahmeti...
Şu lâciverde gömülü huzur
Bir siyah salkımın içindeki nur
Bu karanlıklar billûr billûr
Rabbim ne güzel gecelerin!"
------------
alıntı http://www.uslanmam.com/deneme-hikaye/102626-gecenin-bereketi.html
Ne güzel bu yağış göklerden gece
Rabbim ne güzel gecelerin!"
Gece gizemdir bende örtüye bürünmüş bir güzel. Sırlarla dolu. Kat kat perdeler dağlar vadiler esrar ardına gizlenmiş bir hakikat deryasının önüne çekilmiş bir sütre imajı uyandırır. Yıldızlar ve ay bu esrara insanı ulaştırma yolunda önemli alâmetler gibiymiş hissi verir. Geceleyin dünyanın insana daha çekici gelmesinin ardında bir hikmet olmalı. Aynı mekâna bu cazibeyi yükleyen dünya ile insan ruhu arasına bir çekicilik ekleyen gece yürüdükçe açılan bir yol olur. İnsan farkına varırsa gecenin esrarı içindeki bu yürüyüş aslında insanın içine ruhuna doğru bir yürüyüştür. İnsan da en fazlasıyla gece kadar esrarlı ve meçhul bir yaratıktır. Bu benzerliği insana özellikle de ruhunun farkına varabilmiş insana geceyi çekici kılmaktadır. Gece olunca insan ruhu ile arasındaki dünyevî engellerden mümkün olduğu kadar sıyrılmakta ve yüreğinin sesini dinleyebilmektedir. Gece ki her yönüyle insandaki duyarlılığın arttığı bir zamandır. Gece bir konser yazda ağustos böceğinden. Gece çobanların uyanık olduğu zamanlarda yüreğini kavalında dile getirerek müziğin ince ve derin ezgisi gecenin sessizliğinde tabiata şerha şerha yayılırken uyanık olursanız tabiatın içindeki bu eşsiz konseri dinlemenin bir bahtiyarlık olduğunu müşahede edeceksiniz. Bir defa böyle bir konsere geceye; koyunların çan sesiyle beraber yayılan bir yaz gecesinde çobanın kavalından dağılan müziğe kaptırdım kendimi. Hâlâ bu konser canlanır durur hafızamda. Mekânın otantikliği ve gecenin içinde hiçbir sesin kaybolmamasıydı elbette beni bu kadar etkileyen. Çobana oldukça uzaktım. Gündüz olsaydı zaten o ses bana kadar ulaşmazdı.
Gecenin bereketini en çok da kış aylarında görüyorum. Kışın uzun uzun geceleri her şeyi yapmaya imkân veriyor. Erkenden akşam olması ve sıcacık evinizde sobanın başında; bir taraftan kestanelerin patlamasını duyarken diğer taraftan camlarda hissedilen yağmur ve yaz günlerinin gecelerinin aceleciliğine inat ağır ağır ilerleyen zamanla ve kendinizle başbaşa kalmaya bolca vakit. Kışın bitişi bende hüzne yaklaşmadır. Kışın o uzun zaman dilimlerinde ne yapabildimse ne okuyabildimse ne kadar hayal kurabildimse odur. Yaz gelir bir telâş bir telâş akşam ve ardından hemen gece yarısı. Bir de insanı bezdiren sıcaklar eklenince güzün ardından gelecek kış günlerini özler dururum. Mevsimlerin içinde belki umumî kanaatle en sevimsizi kıştır ama ben nedense kışı ve sonbaharı severim. Solgun rengi olan bir parkta düşen her yaprakla hüzünlenmek ve ardından dalları bembeyaz yerlere uzanan ağaçlar arasında tabiatın sessizliğini dinlemek. Dünyanın şarkısıdır aslında o demlerde dinlenen. Kışın tabiatı dinleriz gecede kendimizi. Uzun uzun hayaller kurarız. Tabiat şartları yaşama alanımızı daralttıkça hayal ufkumuz genişler. Dışta daralmaya inat içte gelişme...
Gece yürüdüğümüz anda adımlarımızın en küçük sesini dahi duyabilme imkânını hazırlar bize. Gecenin bir bereketi olsa gerektir gecenin sayısız bereketlerinden birisi olarak. Uyanık gönüllerin yakalayabildiği bir bereket.
Gece bizi esrarengiz bir sevgili olarak kendisine çağırır.
Gece semadaki renk cümbüşüyle insana Yaratıcı'sını hatırlatır.
Gece rahatlığın güzelleşmesi ve aydınlıkların hazırlayıcısı.
Gece rahmet meleklerinin yeryüzüne inme vakti. Uyanık gönüllerin Rabbine yakarışı.
Gece ölüm.
Gece kararmış ruhlara kasvet aydınlık ruhlara gönüller arasında açılan kapı.
Gece bereket.
Gece okumasını bilene uzun bir şiirdir ki nice şiirler ilham etmiştir şairlere. Gecenin en güzel yanı sabahın rahmeti...
Şu lâciverde gömülü huzur
Bir siyah salkımın içindeki nur
Bu karanlıklar billûr billûr
Rabbim ne güzel gecelerin!"
------------
alıntı http://www.uslanmam.com/deneme-hikaye/102626-gecenin-bereketi.html
Sessizliğinde Ne Canım!
Sessizliğinde Ne Canım!
Nihayet yorgun düşmüştüm
Saatlerce adımlamaktan ve takatsiz kalmaktan
Senin yokluğunla ve baş başa kaldığım yalnızlık yılgınlığım yanımda
Nazarlarımın gittiği yöne
Kulağıma gelen gitar ve kemanın nağmeleriyle
Perdelerden sudur eden zarif güfteyle ve hüzün gözleri perdelerse
Kalbi hissedişlerim nüksedince
Halime nakşettiğin sevgi filizlerin serzenişte
Gözyaşlarım sökün edince ve kalbi burukluğum hüzünle sessizliğinde
Senin yokluğun elem veriyor
Suskunluğun yüreğimi dağlıyor ve çok yıpratıyor
Halim mütemadiyen tarumarlık yaşıyor ve umutlarımda solgunlaşıyor
Seninle baharım ve şevki anarım
Sensiz zemheriyi yaşayan ürpertilerle hazanım
Perdeler arasından nükseden nağmelerle kalbi duyarlılığa hayli açım
Sürekli hüzzam mı olacak şarkım
Ben daha ne kadar sabırla arkadaşlık yapacağım
Hicran içinde sefilleşen yalnızlığım ve sokaklarda mahzun bakışlarım
Seni anarım nefesinle baharım
Dertlerimle bir türlü baş edemediğim çileli başım
Ben yalnız sana aşığım ve sevdanla korlaşacaktır bilesin çileli naaşım
Yaşamak adına solgun umutlarım
Sinemde derlediğim kuraklığa müptela kulluk korkularım
Hasretin tavında ve özlemin her safhasında pürmelâl olan yalnızlığım
Halimle baş başa ve suskunluğunla
Ne kadar gayret etsem de sabır içinde nefeslerimle
Sen imtina edince nazarını esirgeyince ve sessizliğin kalbi hissedişle
Çekilmek ve sukutu hal ile erimek
Kelam adına her ne varsa aşkın hissedişleriyle derlemek
Ve seni hüzünle yâd ederek gözyaşlarımı silerek mutluluğunu dilemek
alıntı http://www.uslanmam.com/sevgini-haykir/665143-sessizliginde-ne-canim.html
Mustafa CİLASUN
Nihayet yorgun düşmüştüm
Saatlerce adımlamaktan ve takatsiz kalmaktan
Senin yokluğunla ve baş başa kaldığım yalnızlık yılgınlığım yanımda
Nazarlarımın gittiği yöne
Kulağıma gelen gitar ve kemanın nağmeleriyle
Perdelerden sudur eden zarif güfteyle ve hüzün gözleri perdelerse
Kalbi hissedişlerim nüksedince
Halime nakşettiğin sevgi filizlerin serzenişte
Gözyaşlarım sökün edince ve kalbi burukluğum hüzünle sessizliğinde
Senin yokluğun elem veriyor
Suskunluğun yüreğimi dağlıyor ve çok yıpratıyor
Halim mütemadiyen tarumarlık yaşıyor ve umutlarımda solgunlaşıyor
Seninle baharım ve şevki anarım
Sensiz zemheriyi yaşayan ürpertilerle hazanım
Perdeler arasından nükseden nağmelerle kalbi duyarlılığa hayli açım
Sürekli hüzzam mı olacak şarkım
Ben daha ne kadar sabırla arkadaşlık yapacağım
Hicran içinde sefilleşen yalnızlığım ve sokaklarda mahzun bakışlarım
Seni anarım nefesinle baharım
Dertlerimle bir türlü baş edemediğim çileli başım
Ben yalnız sana aşığım ve sevdanla korlaşacaktır bilesin çileli naaşım
Yaşamak adına solgun umutlarım
Sinemde derlediğim kuraklığa müptela kulluk korkularım
Hasretin tavında ve özlemin her safhasında pürmelâl olan yalnızlığım
Halimle baş başa ve suskunluğunla
Ne kadar gayret etsem de sabır içinde nefeslerimle
Sen imtina edince nazarını esirgeyince ve sessizliğin kalbi hissedişle
Çekilmek ve sukutu hal ile erimek
Kelam adına her ne varsa aşkın hissedişleriyle derlemek
Ve seni hüzünle yâd ederek gözyaşlarımı silerek mutluluğunu dilemek
alıntı http://www.uslanmam.com/sevgini-haykir/665143-sessizliginde-ne-canim.html
Mustafa CİLASUN
Aids ve Aşk
Aids ve Aşk
Sahile doğru oturmuş gözlerimizin içine bakıyoruz.Mavi gözlerine baktıkça içlerine dalıyorum.Birşeyler hatırlıyorum geçmişimden.Oda beni seyre dalmış saatlerce birbirimize bakıyoruz.Nedeni yok.Birbirimize aşığız bütün bir ömrümüzü böyle bakışıp,sevişerek geçirsek ve sevişmekten nefessiz kalıp ölsek eminim ikimizde yaşadığımız hayattan memnun gideriz öbür diyara.Deli gibi sevişecek olsak hani.
Çok güzel bir kız.Öyle güzel ki yüzüne bakmaktan ne yapacağınızı unutursunuz.Böyle bir kızla sevişemezdim.İçimden ona zarar vereceğimi zannederim yani onu öyle seviyorum ki...
Lakin bir gün yanıma aidsle geliyor.Aşkın en büyük düşmanıyla.Artık o masum gözlerine bakıp geçmişi hatırladığım zarif beden gitgide morarcak çirkinleşip cehenneme hazır bir hal alıcak.
İşte bu gözlerimin önüne gelince azraile kızıyorum.Nasıl bir hastalığın arkasına geçip kendini masum göstererek böyle bir güzelliği kanlar içinde bırakacak ve sonra tekrar kainatın en yüce yaratığına eşsiz acılar yaşatacak.Nasıl buna cesaret edecek.Ellerimden hergün kayan bir güzellik ve bunun eşsiz acısını çekmeye mahkum bir zavallı.Kendimi uğruna feda etmekten korkuyorum.Ölmekten.Fakat hergeçen gün o biraz daha çirkinleşecek ve bu güzellikten geriye mosmor bir çirkinlik kalacak.ve onu gördükçe hep biraz daha ondan iğreneceğim.
Bir anda bütün bunlar aklımdan geçti.Hergün ondan biraz daha nefret etmek istemiyordum.
Ağzından dökülen sözcükler işte bunlar:
-"Seni çok seviyorum ve ölene kadar seveceğim.Benden nefret etmeni istemiyorum bu yüzden lütfen beni ziyaret etme yalnız başıma ölmek istiyorum.Morarmış vücudumu görmeni istemiyorum."ağlayarak uzaklaşıyor.
Üç gün geçiriyorum onsuz ve artık tahammül edemiyorum.Gitgide ona acımaya başlıyorum.Böyle bir güzellik nasıl olurda acılar içinde ölür.
Bir gece sarılıp gözlerimizin içine baktığımız yere gidiyorum.Gözlerimin önünde onu görüyorum.Yanına oturuyorum.Gözlerine bakıyorum ağlamaktan kızarmış fakat aynı güzelliği temsil ediyor.Başını bana dönzeriyorum bir hıçkırık.Ardından ellerimi uzatıp başını kavrıyorum.Saçlarını okşayıp sarılıyorum beline.Hiç konuşmuyoruz.Onunla beraber ölmeyi göze alabilir miyim? diye düşünüyorum.İçimdeki aşk evet diyor.Kendimi bırakıyorum ölü gibi.Vücudum irademi ele geçiriyor.Başından tutup kendime çekiyorum.Dudaklarına bırakıyorum ağzımı.Ağlayarak suluyoruz yüreğimizi.Ağlarken sevişiyoruz.Çıldırmışçasına nefes almaya başlıyorum.Ölümün eline kendimi bırakıyorum yavaş yavaş.O soğukluğu hissediyorum.Ama artık damarlarımda ölüm geziyor.
Ölüm günü gelene kadar sevişiyoruz.Bir yandan aşkın birbirine tutsak ettiği, diğer yandan azrailin ayırdığı iki masumuz.Her gün aynı yerde buluşup birbirimizi bırakıyoruz vücutlarımıza.
Bir ara durup bana şöyle diyor:
-Öldüğüm zaman tabutumun başına gelme.Lütfen.Senden sadece bunu istiyorum.
O günden sonra hergün sevişiyoruz.Durmadan hiç bıkmıyoruz birbirimizden.İki hafta gelmiyor.Benimde vücudum morarıyor hafiften.Gözlüyorum yolu lakin azrail çıkmış saklandığı yerden.Gidiyorum tabutuna başında iki iyi insan.
Tekrar acıyorum bu masum bedene.
Ben hariç hiç seveni olmadan gidiyor öte aleme Dayanamıyorum bende zaten daha fazla
Alıyorum son nefesimi hançerin ucunda...
Furkan Şenel
ALINTI
Sahile doğru oturmuş gözlerimizin içine bakıyoruz.Mavi gözlerine baktıkça içlerine dalıyorum.Birşeyler hatırlıyorum geçmişimden.Oda beni seyre dalmış saatlerce birbirimize bakıyoruz.Nedeni yok.Birbirimize aşığız bütün bir ömrümüzü böyle bakışıp,sevişerek geçirsek ve sevişmekten nefessiz kalıp ölsek eminim ikimizde yaşadığımız hayattan memnun gideriz öbür diyara.Deli gibi sevişecek olsak hani.
Çok güzel bir kız.Öyle güzel ki yüzüne bakmaktan ne yapacağınızı unutursunuz.Böyle bir kızla sevişemezdim.İçimden ona zarar vereceğimi zannederim yani onu öyle seviyorum ki...
Lakin bir gün yanıma aidsle geliyor.Aşkın en büyük düşmanıyla.Artık o masum gözlerine bakıp geçmişi hatırladığım zarif beden gitgide morarcak çirkinleşip cehenneme hazır bir hal alıcak.
İşte bu gözlerimin önüne gelince azraile kızıyorum.Nasıl bir hastalığın arkasına geçip kendini masum göstererek böyle bir güzelliği kanlar içinde bırakacak ve sonra tekrar kainatın en yüce yaratığına eşsiz acılar yaşatacak.Nasıl buna cesaret edecek.Ellerimden hergün kayan bir güzellik ve bunun eşsiz acısını çekmeye mahkum bir zavallı.Kendimi uğruna feda etmekten korkuyorum.Ölmekten.Fakat hergeçen gün o biraz daha çirkinleşecek ve bu güzellikten geriye mosmor bir çirkinlik kalacak.ve onu gördükçe hep biraz daha ondan iğreneceğim.
Bir anda bütün bunlar aklımdan geçti.Hergün ondan biraz daha nefret etmek istemiyordum.
Ağzından dökülen sözcükler işte bunlar:
-"Seni çok seviyorum ve ölene kadar seveceğim.Benden nefret etmeni istemiyorum bu yüzden lütfen beni ziyaret etme yalnız başıma ölmek istiyorum.Morarmış vücudumu görmeni istemiyorum."ağlayarak uzaklaşıyor.
Üç gün geçiriyorum onsuz ve artık tahammül edemiyorum.Gitgide ona acımaya başlıyorum.Böyle bir güzellik nasıl olurda acılar içinde ölür.
Bir gece sarılıp gözlerimizin içine baktığımız yere gidiyorum.Gözlerimin önünde onu görüyorum.Yanına oturuyorum.Gözlerine bakıyorum ağlamaktan kızarmış fakat aynı güzelliği temsil ediyor.Başını bana dönzeriyorum bir hıçkırık.Ardından ellerimi uzatıp başını kavrıyorum.Saçlarını okşayıp sarılıyorum beline.Hiç konuşmuyoruz.Onunla beraber ölmeyi göze alabilir miyim? diye düşünüyorum.İçimdeki aşk evet diyor.Kendimi bırakıyorum ölü gibi.Vücudum irademi ele geçiriyor.Başından tutup kendime çekiyorum.Dudaklarına bırakıyorum ağzımı.Ağlayarak suluyoruz yüreğimizi.Ağlarken sevişiyoruz.Çıldırmışçasına nefes almaya başlıyorum.Ölümün eline kendimi bırakıyorum yavaş yavaş.O soğukluğu hissediyorum.Ama artık damarlarımda ölüm geziyor.
Ölüm günü gelene kadar sevişiyoruz.Bir yandan aşkın birbirine tutsak ettiği, diğer yandan azrailin ayırdığı iki masumuz.Her gün aynı yerde buluşup birbirimizi bırakıyoruz vücutlarımıza.
Bir ara durup bana şöyle diyor:
-Öldüğüm zaman tabutumun başına gelme.Lütfen.Senden sadece bunu istiyorum.
O günden sonra hergün sevişiyoruz.Durmadan hiç bıkmıyoruz birbirimizden.İki hafta gelmiyor.Benimde vücudum morarıyor hafiften.Gözlüyorum yolu lakin azrail çıkmış saklandığı yerden.Gidiyorum tabutuna başında iki iyi insan.
Tekrar acıyorum bu masum bedene.
Ben hariç hiç seveni olmadan gidiyor öte aleme Dayanamıyorum bende zaten daha fazla
Alıyorum son nefesimi hançerin ucunda...
Furkan Şenel
ALINTI
Kırmızı Gözyaşı
Kırmızı Gözyaşı
dokuz canlı bir geceden sıyrıldım
kanatlarım kırık
böğrümde yakıcı anılar
kasıklarımda sızlar yarınlar
ikindi ezanı öncesi
dualar kavuşur seccadeye
masum bir kızın bereketli düşleri
siyah saçlı çocuğun gözbebeklerinde yansır
senli bir deniz türkü çağırır
uzun ve kalın bir gemi
yarar geçer mavi suları
sıcak bir akıntı köpürür
kırmızı bir gözyaşı damlar
parlak bir yıldız köz kırpar
tezgâhta sallanır bulutlar
süt dolu göğüslerine
bebeğinin dudakları yapışır
bir varmış bir yokmuş
tüm masallar mutlu sona varmış
bir varmış bir yokmuş
tüm masallar mutlu sona varmış
(alıntı)
ersin başeğmez
04 mayıs 2009 12.17 _ izmir
dokuz canlı bir geceden sıyrıldım
kanatlarım kırık
böğrümde yakıcı anılar
kasıklarımda sızlar yarınlar
ikindi ezanı öncesi
dualar kavuşur seccadeye
masum bir kızın bereketli düşleri
siyah saçlı çocuğun gözbebeklerinde yansır
senli bir deniz türkü çağırır
uzun ve kalın bir gemi
yarar geçer mavi suları
sıcak bir akıntı köpürür
kırmızı bir gözyaşı damlar
parlak bir yıldız köz kırpar
tezgâhta sallanır bulutlar
süt dolu göğüslerine
bebeğinin dudakları yapışır
bir varmış bir yokmuş
tüm masallar mutlu sona varmış
bir varmış bir yokmuş
tüm masallar mutlu sona varmış
(alıntı)
ersin başeğmez
04 mayıs 2009 12.17 _ izmir
GİDERKEN
GİDERKEN
SEN GİDERKEN YAĞMUR YAĞIYORDU BU ŞEHRE USULCA
DÖKÜLÜYORDU DURMADAN GÖZYAŞLARIM....
HAZİN BİR ZAMANIMDI AYRILIĞIN YÜREĞİME ÇÖKERKEN
TÜM YAZILMIŞLARI YAKTIM SENDEN SONRA
YIRTTIM TÜM HATIRALARIMIZI BİR KALEMDE,
UNUTMADIM BENİ UNUTAN GÖZLERİNİ,
SAHİ HALA BUĞULU MU BAKAR
HERŞEY MEĞER NE KADAR AĞIRMIŞ.
SEN GİDERKEN GÜNEŞİM KÜSTÜ BANA
HASRETİN ÜZERİME DEVRİLDİ KOCA BİR ÇINAR GİBİ
SEVME BİR DAHA NE OLUR BENİ SEVME
VE UNUT SEVDİĞİM KALBİN UNUT SENDE.....
hüseyin sarı
SEN GİDERKEN YAĞMUR YAĞIYORDU BU ŞEHRE USULCA
DÖKÜLÜYORDU DURMADAN GÖZYAŞLARIM....
HAZİN BİR ZAMANIMDI AYRILIĞIN YÜREĞİME ÇÖKERKEN
TÜM YAZILMIŞLARI YAKTIM SENDEN SONRA
YIRTTIM TÜM HATIRALARIMIZI BİR KALEMDE,
UNUTMADIM BENİ UNUTAN GÖZLERİNİ,
SAHİ HALA BUĞULU MU BAKAR
HERŞEY MEĞER NE KADAR AĞIRMIŞ.
SEN GİDERKEN GÜNEŞİM KÜSTÜ BANA
HASRETİN ÜZERİME DEVRİLDİ KOCA BİR ÇINAR GİBİ
SEVME BİR DAHA NE OLUR BENİ SEVME
VE UNUT SEVDİĞİM KALBİN UNUT SENDE.....
hüseyin sarı
SEN YOKTUN
SEN YOKTUN
SABAH UYANDIM
GUNES
YENI ACILMIS GOZLERIME DOKUNDU
KAMASMIS GOZLERIMLE SENI ARADIM
AMA SEN YOKTUN...
OGLE OLDU
PENCEREYE DIKILDIM
SENI ARIYORDU GOZLERIM
BAKTIM...BAKTIM...BAKTIM
AMA SEN YOKTUN...
GECE OLDU
TUM UMITLER TUKENDI
HALA SENI ARIYORDU GOZLERIM
YARINA CEYREK VARDI
AMA SEN YOKTUN...
SABAH UYANDIM
GUNES
YENI ACILMIS GOZLERIME DOKUNDU
KAMASMIS GOZLERIMLE SENI ARADIM
AMA SEN YOKTUN...
OGLE OLDU
PENCEREYE DIKILDIM
SENI ARIYORDU GOZLERIM
BAKTIM...BAKTIM...BAKTIM
AMA SEN YOKTUN...
GECE OLDU
TUM UMITLER TUKENDI
HALA SENI ARIYORDU GOZLERIM
YARINA CEYREK VARDI
AMA SEN YOKTUN...
BEKLEYECEĞİM
BEKLEYECEĞİM
AYLAR UZAYIP SENE OLSADA
SENELER UZAYIP ASIR OLSADA
AŞKIN KADERİ BENİ BULSADA
BİR GÜN DÖNERSİN DİYE BEKLİYECEĞİM...
BENDEN AYRI BİRİNİ SEVSEN
HER BİRİNE AYRI DERT VERSEN
BİR GÜN KALBİNİ BANA VERMEZSEN
BİRGÜN SEVERSİN DİYE BEKLİYECEĞİM....
SENİ ÇOK SEVMİŞİM MEĞER
ANCAK LEYLA BUKADAR SEVER
SANA KAVUŞMADAN ÖLÜRSEM EĞER
MAHŞERDE BİLE BEKLİYECEĞİM...
AYLAR UZAYIP SENE OLSADA
SENELER UZAYIP ASIR OLSADA
AŞKIN KADERİ BENİ BULSADA
BİR GÜN DÖNERSİN DİYE BEKLİYECEĞİM...
BENDEN AYRI BİRİNİ SEVSEN
HER BİRİNE AYRI DERT VERSEN
BİR GÜN KALBİNİ BANA VERMEZSEN
BİRGÜN SEVERSİN DİYE BEKLİYECEĞİM....
SENİ ÇOK SEVMİŞİM MEĞER
ANCAK LEYLA BUKADAR SEVER
SANA KAVUŞMADAN ÖLÜRSEM EĞER
MAHŞERDE BİLE BEKLİYECEĞİM...
SUSARAK ÖZLÜYORUM
SUSARAK ÖZLÜYORUM
SUSARAK ÖZLÜYORUM
Nasıl acıdır bilirmisin başkasının olduğunu bilmek
Her nefes alışında acı çekmek nedir bilirmisin
Kimseye anlatamamak derdini hep susmak nedir bilirmisin
Konuşamıyorum sesim çıkmıyor elimden gelen tek şey
Susmak susmak ve sadece seni özlemek
Boşlukta kalmak nedir bilirmisin
Var olduğunu bilmek ama yanında olamamak nedir bilirmisin
Her gördüğümde iliklerime kadar neden üşüdüğümü bilirmisin
Ellerin yok artık ellerimde ebedi aşkın değilim artık senin
Yapabildiğim tek şey seni sevmek ve susarak özlemek
Her an dönermi diye umut etmek nedir bilirmisin
Yastığa başımı koyduğum her gece neden zehir oluyor bilirmisin
Peki aşkım sen çaresizlik nedir bilirmisin
Dedimya aşkım nerden bilceksin sen KALPSİZİN TEKİSİN...
SUSARAK ÖZLEMEK ÇOK ZOR...
SUSARAK ÖZLÜYORUM
Nasıl acıdır bilirmisin başkasının olduğunu bilmek
Her nefes alışında acı çekmek nedir bilirmisin
Kimseye anlatamamak derdini hep susmak nedir bilirmisin
Konuşamıyorum sesim çıkmıyor elimden gelen tek şey
Susmak susmak ve sadece seni özlemek
Boşlukta kalmak nedir bilirmisin
Var olduğunu bilmek ama yanında olamamak nedir bilirmisin
Her gördüğümde iliklerime kadar neden üşüdüğümü bilirmisin
Ellerin yok artık ellerimde ebedi aşkın değilim artık senin
Yapabildiğim tek şey seni sevmek ve susarak özlemek
Her an dönermi diye umut etmek nedir bilirmisin
Yastığa başımı koyduğum her gece neden zehir oluyor bilirmisin
Peki aşkım sen çaresizlik nedir bilirmisin
Dedimya aşkım nerden bilceksin sen KALPSİZİN TEKİSİN...
SUSARAK ÖZLEMEK ÇOK ZOR...
13 Mayıs 2009 Çarşamba
TEMİZLİK YAPTIM BUGÜN!!!
Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış,inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere, görebildiğim, göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım, merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu.
Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,
İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini,toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip,endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan verip, beklemeden sevseydim.
Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım, böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. . ve onları yaşamaktan,hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.
Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim. .
Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim, doğallık.
Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku, heyecan, sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış,inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere, görebildiğim, göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım, merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu.
Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,
İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini,toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip,endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan verip, beklemeden sevseydim.
Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım, böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. . ve onları yaşamaktan,hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.
Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim. .
Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim, doğallık.
Sonsuzluk...
Bağışlama ektim.
Sevgi ektim her hücreme.
Coşku, heyecan, sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim.
Baş eğme değil.
Olduğu gibi kabullenme ...
8 Mayıs 2009 Cuma
Gelirsen pırıl pırıl bakışlarınla gelmelisin ve mutluluğu asmalısın sol omzuna. Bakışlarına kan dökmemelisin, kinden, nefretten, her tür tuzaktan arınarak çıkmalısın yola. Hayatı taşıyacak kadar yürekli olmalı küçük parmakların, avuçlarının içiyse her dem ıslak olmalı.
Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda.
Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım ak alnınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen.
Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana.
Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak.
Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü.
…”Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana
Gelirsen gözlerini getirmelisin, içlerinde bakmaya doyamayacağım umut dolu gözbebeklerini de almalısın yanına. Bir ceylanı bile kıskandıracak o nefis yürüyüşünle gelmelisin bana. Yürek titreten gülüşlerini de almalısın yanına ve akmalısın yüreğime daha ilk merhaba demek için hazırlık yaptığım anda.
Ardında bıraktığın sözcüklerin tümünü silerek hafızandan, o öpmeye kıyamadığım ak alnınla gelmelisin. Güneşi getirmelisin gelirken, karanlıkların üzerine çullanmalıyız seninle ve içimize gömmeliyiz karanlığı. Hayatla başa çıkabilecek kadar sert, en küçük kırılmada parçalanacak kadar yumuşak bir yürekle gelmelisin bana gelirsen.
Minicik öykülerinle gelmelisin, bir kedi kadar sessiz, bir kaplan kadar yırtıcı olmalısın yola çıktığın andan itibaren. Seni dinleme zevkini de getirmelisin bana, dudaklarından dökülen her sözcüğü içmeliyim kana kana.
Fesleğen kokulu saçlarınla gel gelirsen ve içinden topladığın çiçeklerini ver bana. Yüreğinden sessizce süzülen nehirlerini getir bana, utangaçlıklarını, sokulganlıklarını, çılgınlıklarını da yanına yoldaş yaparak.
Ama neyse sen bana aldırma. Unut yukarıda istediklerimin tümünü.
…”Gelirsen Sadece Kendini Getir Bana
Leyla'ya Selam Söyleyin Selam getirmedi selâ getirdi,Tenha gurbetlere saldığım turna.Leyla'ya selam söyleyin...Buruk matemler tutarmış kara geceler ortası,Kara geceler ortası ağlarmış,Ak alnıma kara yazı vurmuşlar,Neyleyim..Neyleyim aramızda delinesi dağ da yok,Ben çağı delmedeyim,Beklesin Leyla'ya selam söyleyin...Anam bir ağıt tutturmuş, hep öyle ağlar dururmuşGün doğarken ağlanmaz ki, hem ben de ağlamadım...Birazdan imam gelecek, sağ gözümde yaman vuruyor felek,Ben anama doyamadım, sanırım anam gelecek.Bahara sitem söyleyim,Şu çöken ömrümüze mevsimi matem söyleyin.Beni böyle yalın yürek saldı kara sevdalara,Ne bir karış toprak ne bir kaç çiçek,Kahrımız çökmüş bağlara...Hoyrat acılarda susmuşum,Suz-i nak destanlar dökülmüş sehpalara...Bahara sitem söyleyin,Bundan böyle bizim ele gelmesin...Şafağa ecel söyleyin,Yollar çekse yüreğimi durmaz gelirim.!Tenhalarda dizlerini dövmesin,Uhrevi sabahlar ayırdım kalan ömrü..Neyleyim neyleyim yalan ömrü,Ben bir gelincik soyluyum...Gamlı sevdalar dokurum geceleri duvarlara,Nesi var, isyankar ağıtlar gibi yarım türküler yaşadıysam,Kan-u ter yaşadıysam nesi var..Şafağa ecel söyleyin,Her sabah güne karşı türkümüzü söylesin...Vatana kurban söyleyin,Bana karşı yüzü yok diye eseflenmesin...Çocuksuz analar gibi taş basarmış yüreğineDerdini taşlara yanarmış,Etmesin "gel kurban"a dayanamaz "gelir" deyin,Bayramı getirir deyin o uzak diyarlardan,Birileri kahpelenirmiş dururmuş,Kan-ı Sultan Süleyman ölür, ölür diye deyin..Vatana kurban söyleyin...Mehmed'e beni demeyin.Attaya gitti deyin sizi emanet kuşlar, Mehmed'imi incitmeyin Mehmed'e beni demeyinYetim sevgileri ağlatmak olmazMehmed'i Mehmed'e anlatmak olmaz...Bir yiğit, bir tevhid, bir avdet deyin O'na. O beni anlar...Ah Mehmed'im beni duyarsa ağlar...Bir ışıklı destan ördüm çevrili gurbetlerde,Dert yanına bağlasın.Can dökümü mevsimler yıkıldı üstümüze ,Adım yanında kalsın...Canevimde son cemresi kıblenin,Ve sevda bereketi ile geldim sesi...Ben öyle yaşamaktan kurtulmuş,"Hoşgeldin" diyerek açtım gönlümü...Eshedu en la ilahe illallah ve eshedu enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu...yendim .. yendim .. yendim ölümü!Bulanık seherlere, bir kutlu ezan gibi asılı kaldım göğe,Yalnızdım ve yalnızım...HAK'tan gayrı kimse sesim işitmez.Kimseye birşey demeyin, demeyin değmez...!
Kaydol:
Yorumlar (Atom)